Bir önceki yazımızda geçmişte sanayi faaliyetleri nedeniyle büyük bir çevresel zarara uğrayan Almanya'da gelişen ve 'Yeşiller Partisi' adı altında örgütlenen çevreci hareketten bahsetmiş ve geçtiğimiz yıllarda siyasal alanda da etkin bir güç haline gelen bu partinin faaliyetlerinin yine aynı ülkenin iş çevrelerinden kaynaklanan yoğun tepkilere yol açtığını söylemiştik...
Bu durum, 'çevre hareketi'nin toplumsal bir temeli olduğunu ve toplumsal çelişkileri şiddetlendirebildiğini açıkça gösteriyor...
Cumhuriyet gazetesi yazarı Ergin Yıldızoğlu da geçtiğimiz günlerde yayınlanan 'Yeşiller baş düşman' başlıklı köşe yazısında bu konuya ilişkin bazı bilgiler veriyor...
Bu yazıdan bazı bölümler tartıştığmız konuya ışık tutabilir. Okuyalım:
'Küresel ısınmanın, iklim değişikliğinin buna bağlı su gıda krizlerinin, arkasında insan etkinliği, kapitalist üretim tarzının öncelikleri var. Bu üretim tarzının kar makinesinin nehirlere, denizlere ve toprağa döktüğü kimyasal atıklar, plastikler, su kaynaklarını, gıda üretim alanlarını kirletiyor. Yeşiller gibi çevreci partilerin bu sorunlara çare olarak önerdikleri önlemler ise kapitalizmin yapısal krizinin içinde sermayeye ek maliyetler getirdiğinden sermaye sınıfının hesaplarına uymuyor, çıkarlarına ters düşüyor.'
Yazıda bu 'ters düşme' olayını yaratan gerçeklere şöyle değiniliyor:
'Örneğin Almanya'da Yeşillerin, kömür, enerji ve otomotiv sektörlerinde uygulamak istediği politikalar egemen sermaye açısından, büyük tehdit olarak algılanıyor. Almanya kapitalizmi, enerjisinin yüzde 35'inden fazlasını hala kömürden elde ediyor. Toplam sanayi gelirlerinin yüzde 20'si, toplam R&G harcamalarının yüzde 60'ından fazlası otomotiv sektöründe gerçekleşiyor. 2017'de toplam katma değerin yüzde 23.4'ü bu sektörde üretilmiş. Toplam istihdamın yüzde 7-8 arasında bir kısmı otomotiv sektöründe. Otomotiv sektörü üretiminin yüzde 70'inden fazlasını ihraç ediyor. Otomotiv sanayii, bu kapitalizmin en önemli motoru.'
Yapılan son Avrupa Parlamentosu seçimlerinden çıkan sonuçlarla konunun bağlantılı olduğuna değinen Yıldızoğlu yazısını şöyle noktalıyor:
'Alman ekonomisi yavaşlıyor. Trump yönetimi Alman otomotiv ürünlerinin ithalatına yüksek vergiler getirmeye hazırlanıyor. Bu ortamda, küresel ısınmayı önlemek için gereken önlemleri sert ve radikal biçimde uygulamaya kararlı olduğunu açıklayan Yeşiller partisinin gelecek seçimlerde hükümete gelme olasılığı büyük sermayeyi tedirgin ediyor.'
Yazı, büyük sermayeden ve yoksullaşan kitlelerden aldığı destekle yükselen bir parti olan Almanya'daki ırkçı/faşist partinin (AfD) Başkanı Alexander Gauland'ın, 'Bizim baş düşmanımız Yeşillerdir. Onlar bizden en uzak partidir, iktidara gelirlerse bu ülkeyi mahvederler. Öyleyse bizim görevimiz de Yeşillerle mücadele etmektir' sözlerini hatırlatarak sona eriyor.
***
Yukarıdaki satırlar, meselenin can alıcı yönünün ortaya çıkarılması açısından önem taşıyor.
İnsanlığın ve çevrenin korunması çabalarının önünde genlerimizden ve uzun tarihimizden gelen bir takım 'arkaik' etkenlerin yanı sıra son derece güncel 'ekonomik, sosyal ve siyasal etkenler de önemli bir rol oynuyor.
Meseleye bu açıdan yaklaşıldığında sorunun hem dünyadaki 'sistem'den hem de bu sistemin yol açtığı 'eşitsiz gelişim'den kaynaklandığı görülüyor.
***
Geçmişte sanayi devrimlerini gerçekleştirerek kendi ülkeleri de dahil dünyanın büyük bir bölümünü kirleten ve yok eden devletler, günümüz dünyasında büyük bir avantaj sağlamış bulunuyorlar ve bu avantajlarını kaybetmemek için ellerinden geleni yapıyorlar...
Gelişmekte olan ülkeler ise bu ülkelere yetişebilmek ve onların tüketim standartlarına ulaşabilmek için onların yaşadığı deneyimi günümüzde tekrarlamaya çalışıyorlar...
Bu durum bir tür 'kısır döngü'ye yol açıyor.
(Devam edecek)