Quinn'in bugüne kadarki en büyük solo sergisi ile gerçekleşen tanıtımda, sanatçının farklı disiplinlerden ürettiği 80 parçalık bir koleksiyon izleyiciye sunuldu.
İnsanlık, sevgi, bütünleşme ve birlik temaları etrafında şekillenen güçlü bir hikaye sunmayı amaçlayan sergi, Four Seasons Residences ve Four Seasons Hotel Istanbul At The Bosphorus'ta sanatseverlerle buluştu.
World Art Awards ve American Art Awards'ın "Birleşik Krallık’ın En İyi Galerisi" ödülüne layık gördüğü galerinin kurucusu İrem Deniz ve Lorenzo Quinn, Four Seasons Hotel Istanbul At The Bosphorus'ta düzenlenen basın toplantısında sergiye ve açılışla ilişkin açıklamalarda bulundu.
Deniz, galerinin vizyonunu bulunduğu ülkenin sınırlarının değil, sanatın evrensel potansiyeline göre belirlediğini vurgulayarak, "İstanbul'a ve Türkiye'ye sanat adına yürekten inanıyorum. Miart Gallery London'ı uluslararası bir başarıyla büyüttükten sonra, bu vizyonu İstanbul'a taşımak benim için bir hayaldi. İstanbul başlı başına bir sanat eseri. Her köşesi tarih, ruh ve hikayeyle dolu." dedi.
Lorenzo Quinn'in eserlerinin farklı coğrafyalardan ve kültürlerden gelen insanlara görselliğiyle ve felsefesiyle dokunabildiğini belirten Deniz, "Uluslararası sanat danışmanlığı kariyerimde, bu kadar geniş bir yelpazeye aynı anda hitap edebilen sanatçı çok az gördüm. Türkiye'deki sanat izleyicisiyle onu buluşturmak, bu hayalin en anlamlı karşılığı oldu. İstanbul, Lorenzo'yu dünyada en çok takip eden ikinci şehir. Bu da onun İstanbul'daki sanatseverlerle buluşmasının ne kadar isabetli bir karar olduğunu gösteriyor." görüşünü paylaştı.
"Türk sanatçıları için yeni kapılar açacak"
Deniz, Quinn'in eserlerinde yer alan "denge" faktörünün sadece tematik değil, fiziksel olarak da var olduğunu söyleyerek, "Birçok eser üzerinde hiçbir bağlantı olmadan duruyor. Tamamen kendi ağırlık merkeziyle ayakta. Bu da onun sanatındaki matematiksel zekayı gösteriyor. Şimdiden birçok eserimiz satıldı ve farklı edisyonlar için sipariş almaya devam ediyoruz, ayrıca yeni parçalar getirmeye devam edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
Galerinin sanatçı ve eser seçimlerini yedi kişilik bağımsız bir sanat komitesinin yaptığını anlatan Deniz, şunları kaydetti:
"Türkiye'den de son dönemde çok sayıda sanatçıdan birlikte çalışma yönünde başvuru alıyoruz. Galerimizin çizgisine, vizyonuna ve küratöryel yapısına uygun isimleri belirlemeye çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde dünyaca tanınan sanatçıları Türkiye'ye getirmeye devam edeceğiz. Aynı zamanda Türkiye'den seçtiğimiz sanatçıları Londra’da temsil ederek uluslararası platformlara taşıma hedefindeyiz. Bu çift yönlü yaklaşım, Türk sanatçıları için yeni kapılar açacak."
"Bir sonraki projemiz 'takılabilir sanat'"
Quinn ise bu serginin uzun süredir hayalini kurduğunu paylaşarak, "İstanbul'u ve burada yaşayan insanları çok seviyorum. Sosyal medyada bana sürekli buraya gelmelisin deniyordu. İrem Deniz ile tanıştıktan sonra Türkiye hayalim gerçek olmaya başladı. İstanbul'da daha çok bulunacağım. Burada ilk kez sergilediğim yeni eserlerin yanı sıra, daha önce elimizde olan ama insanlığın hikayesini sevgi, bütünleşme ve birliği temsil eden eserleri seçtik." ifadelerini kullandı.
Birlik ve bağlantı mesajını o kadar yaymaya çalıştığını ifade eden Quinn, "Bu zamanlarda orta yolu bulmak zor. Sanatımın siyasi olmasını istemiyorum ve bundan özellikle uzak durmaya çalışıyorum. Bunun yerine sevgi ve birlik mesajı vererek insanlara dokunmak istiyorum. Bir sonraki projemiz, Türkiye'de 'takılabilir sanat' anlayışıyla tasarladığım mücevher koleksiyonum olacak." dedi.
"Şehir, kamusal sanatla buluşmaya fazlasıyla hazır"
Quinn, "Köprüler Kurmak" eserini Türkiye'ye getirmek istediklerini aktararak, "Eller, iletişimin en güçlü araçlarından biri. Birini ilk gördüğümüzde elini sıkarız, dünyaya geldiğimizde bizi karşılayan da iki el olur. Eller hem inşa eder hem de yıkabilir. Ben inşa eden, köprü kuran ellere inanıyorum. Bu bağlamda ilk Venedik'te sergilenen, şu anda daha küçük ölçekli versiyonuyla İtalya'yı dolaşan bu heykelim gittiği her şehirde özel bir enerji yaratıyor. İnsanlar heykelin altından geçerken bir anlığına da olsa etkileniyor. Sanatın böyle bir gücü var; duygusal olarak insanlara dokunabiliyor." diye konuştu.
Sanatın sadece müze gezmeyi sevenler ya da koleksiyonerler için olmadığının altını çizen Quinn, "Sanat sokakta yürüyen herkes için var. İstanbul'da da sanat yerleştirilebilecek çok güzel yer var. Özellikle Dolmabahçe Sarayı'na büyük ölçekli bir eser yapmak isterim. Orası adeta bunun için tasarlanmış gibi. Atatürk Kültür Merkezi'nin önündeki meydan da kamusal sanat için harika bir alan. Şehir, kamusal sanatla buluşmaya fazlasıyla hazır." değerlendirmesini paylaştı.
Quinn, sanatın yalnızca estetik değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk taşıyan bir güç olduğuna inandığını dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti:
"Covid-19 döneminde kan vermek istedim ancak kullandığım bir ilaç nedeniyle kan bağışım kabul edilmedi. Atılmak üzere olan kanı görünce, ben sanatçıyım, bu kanla bir eser yapacağım dedim. Böylece, yaşamla ölüm arasında gidip gelen bu kırılgan maddeyi sanata dönüştürdüm. Ortaya çıkan eserin gelirini de hayatlarını insanlara yardım etmeye adamış 'Sınır Tanımayan Doktorlar' kurumuna bağışlamaya karar verdim. Sanat sadece estetik değil, aynı zamanda dayanışma, farkındalık ve insanlığa katkı sunma biçimidir."
Sergiler, haziran ayının sonuna kadar görülebiliyor.