Yeni yönetim ile çehresi değişerek gelecek endişesinden arınan, alacakları da ödendiğinden morallenen Gençler, bu sezonun rekorunu kırarak art arda 3 galibiyet ile süper lig için sönen umutları yeniden alevlendirmişlerdi.

Ancak bu durum, son 2 maçtaki Adana beraberliği ile o ateş sönmeye başlamış, evinde 10 haftadır galibiyete hasret kalan Keçiörengücü’ne boyun eğince de küllenmeye yüz tuttu…

Tribünlerde sayıları gittikçe artmaya başlayan cefakâr taraftarlarının ümitleri de “yine bize esmer günler düştü” şarkısı eşliğinde azalmaya başladı.

Adana maçı sonrası, ilk yarıda fırtına gibi esen takımın yenilen beraberlik golüyle birlikte içinde yaşadığı kırılganlığın pek de hayra yorulmaması gerektiğini ısrarla belirterek, önlem alınma zorunluluğunun şart olduğunu vurgulamıştım…Bu görevin de teknik direktör ve ekibine düştüğünü, takımın içinde bulunduğu ekonomik darboğazdan kurtulmak için olağanüstü çaba gösteren yönetimin para peşinde koşuşturmasından dolayı pek de ilgilenme fırsatı bulamayacağını dile getirmiştim

Bugüne kadar takımın tüm sorunlarıyla ilgilenen ki bundan dolayı kulübe yaptığı katkıların hakkını asla yadsımadığımız Sinan Hoca, yeni yönetimin sırtındaki yükünü hafifletmesinden dolayı fazla rahata ermiş olacak ki maç sonrası yaptığı açıklamada bu önemli sorunu es geçerek futbolcuların da ardına sığınacakları hakemlere yüklenmeyi tercih etti...

Keçiörengücü maçında da aynı kırılganlığın sürdüğünü ve hiçbir önlem alınmadığını görünce yenilginin kaçınılmaz olduğu gün gibi ortaya çıktı. Futbolcuların kötü oyunu çevirme konusunda en ufak çaba göstermemesine seyirci kalan teknik yönetimin, maç öncesi de üzerine düşen asli görevini yerine getirmediğinin kanıtı oldu… Ve sonuç ta beklenen gibi oldu bahane yine aynıydı… Yenilginin faturası olduğu gibi hakeme yüklendi sonra da “Biz önümüze bakacağız. Son haftaya kadar mücadele edeceğiz ve play-off'u sonuna kadar kovalayacağız” gibi birkaç cümleyle ümit verilme de ihmal edilmedi. Aslında matematiksel olarak takımın play-off umutları sürüyor ama son iki maçta sergilenen futbola bakıldığında pek de mümkün görünmüyor.

Bu kadar kısa bir sürede Başkent’in koca çınarının ayarlarıyla “kim oynandı?” sorusuna yanıt ararken, Gençlerbirliği Haber Ajansının ortaya çıkardığı Yatabare’nin opsiyonunun nasıl devreye girdiği şeklindeki skandal haberi, takımın nasıl içten vurulduğunu da kanıtladı.

Bu durum, Efsane Başkan rahmetli İlhan Cavcav’nın, bir fazla çayın bile hesabını soran anlayışının rafa kaldırılmasıyla; en zengin kulüpten, en fazla borç batağına girmiş kulüp konumuna düşürülen 100 yıllık Başkent ekibinin nasıl kişisel çıkarlar için kullanılıp, batma noktasına getirildiği, İrfan Can Kahveci’nin bir sonraki transferinden pay alınmasını öngören sözleşmesinin yok edilmesiyle başlayan çürümüşlüğün son noktası gibi duruyor.

Bir futbolcunun sezon başında bir yılı opsiyonlu 2 yıllık sözleşme ile kadroya alınması 38 yaşında olması nedeniyle bakış açısına göre hem hatalı hem de olumlu ve masumca karşılanabilir…  Ama sezon boyunca Gençlerbirliği’nde sergilediği kötü performans göz önüne alındığında Adana 25 maç oynatılarak bir yıllık opsiyona hak kazandırılması pek de masumca durmuyor…

Bu konunun mutlaka ortaya çıkarılması şart… Yeni yönetim, bu sözleşme ile bilgilendirilmişse sorumluluk tamamen onlara ait olur… Böylesine bir ihmal de göreve gelmelerinden bu yana yaptıkları tüm yararlı işlerle kazandıkları itibarı yok eder. Bir de olayın teknik kadroyu ilgilendiren yönü var ki bence iş burada yapılacak incelemeyle çözüme kavuşur…

Çok uzun yıllar genel kurul üyesi olduğum bu güzide kulüpte; bu konuda kimseyi itham etmek istemiyorum ama çürümüşlüğün sona erdirilmesi ve gerçek sorumluların ortaya çıkarılması, Gençlerbirliği yönetiminin acilen yapması gereken en önemli işi olmalıdır.