Bir kenti dolaşırken her binayı ayrıntılı olarak incelemeyiz. Hatta çoğunu görmemiş gibi geçer gideriz. Bir iz kalmaz belleklerimizde… Ama güzel bir mimari yapıyı gördüğümüzde durur bakarız. İnceleriz. Kazırız belleğimize. Yetmez, fotoğrafını çekeriz. Sonraki yıllarda daha netleştirmek arzusuyla anımsayışlarımızı…

Ha varmış ha yokmuş gibi görmeden geçilen değil de durup durup kendine baktıran mimari yapıları çok olan kentlerde yaşayanlar daha mutludur desem abartmış olmam.

İnsanların daha mutlu olduğu, daha güzel yaşadıkları kentlerdir oralar.

Zaman zaman 'Mimar Sinan'ın torunlarıyız' diye övünseler de, akılları fikirleri ranta çalışan, kentlerimizi ucube binalarla dolduranların anlamayacağı bir şeydir bu!

Şiiri anlamadıkları gibi.

Çünkü şiir vardır ruhlara iyi gelen binalarda ve kentlerde…

***

'Çiziyorum kekik otlarına evlerimi / Odalar diziliyorlar / Sevgiyle dostlukla el ele.....'

Binaları doğanın bir parçası gibi düşünerek tasarlamak, doğayı katletmeden yapmak olanaklı. İşte böyle davranan, '60 yıllık mimarlık hayatımda hiç ağaç kesmedim' diyen bir mimara ait paylaştığım dizeler.

Şu dizeler de…

'Suya uydum / Bıraktım ışığa kendimi // Günün sonu / Hüzünse hüzün / Her şey parmak ucu / Yanıbaşımda // Ağırlığım bitti / Yere değmiyorum // Mora varış buluşma / Her yerden geliyorum // Artık hep gelirim'.

Mutlu insanların yaşadığı güzel kentlerin düşüyle yaşayan, o kentleri kurmak için çabalayıp duran, bu nedenle de 'Mimar Sinan'ın torunuyum' deme hakkına sahip, zaten Uluslararası Mimar Sinan Ödülü'nü ilk kez alan (2014) mimar ve şair Cengiz Bektaş'ın dizeleri…

Mimarlar Odası'nın 2016 Yılı Mimar Sinan Büyük Ödülü'nü de almıştı.

Ankara'daki Türk Dil Kurumu binasının mimari tasarımını yapandır. Bu çalışmasıyla Ulusal Mimarlık Ödülü aldığı gibi 'Mimarlık' Dergisi'nin bir anketinde bina, Cumhuriyet dönemini simgeleyen yirmi bina arasında gösterildi.

Cengiz Bektaş, şiir gibi düşünüyordu binaları… Yüreği şiirli olunca sevgi vardı odağında. Mimari tasarımları yaparken de, çevresine bakarken de, yazarken de…

'Sığamadım gözümün yettiğine / Yerdeli gökdeli estim estim / Derelerden anacığım / Derelerden taştım / Dardım gürdüm koyaklarda köpük köpük / Düze geldim anacığım / Sevgini sevgini buldum yundum' diyordu Azra Erhat'a adadığı bir şiirinde…

***

İki yıl önce, 21 Mart Dünya Şiir Günü'yle ilgili bildiriyi o yazmıştı. Bu yıl ise takvimler tam da şiir gününe doğru akarken gözlerini yumuverdi yaşama.

Ne diyordu o bildirisinde?

'Şiir insanlığımızdır, / insanlığımızın özüdür.'

'Ninemden Yunus'la geldi şiir. / Ona da ninesinden besbelli… / Şiir kimi kez bir çığlıktır, / kalkışmadır, / Yasaları kendi içindedir… / Şiir her şeyden önce sevidir, / sevgidir. / İnsanı söyler ne söylerse…'

'Şiir, ozanın gerçek yaşamıdır.'

***

Dünya Şiir Günü bildirilerini her yıl PEN Yazarlar Derneği Şiir Ödülü'nü alan şair kaleme alıyor. O yıl ki ödülü de Cengiz Bektaş almıştı. PEN'in ödül gerekçesi, Bektaş'ın şair, mimar ve insan olarak portresini nasıl da özetliyordu:

'Cengiz Bektaş'ı; biçimlendirdiği yapılara kattığı aydınlık gibi şiire de güler yüzlü bir hava katan, şiirinde Akdeniz'den Ege'ye Türkiye'yi ağırlayan, emek yanlısı, insancıl yaklaşımıyla, Türkçe tutkusuyla ve yazarların örgütlü yaşamasının önemini mücadelesiyle vurgulayan örnek bir aydınımız olarak kutluyoruz.'

***

Dünyamız kara bir baharı yaşarken duruverdi hep aydınlığı özleyen yüreği Cengiz Bektaş'ın.

'Sevgili dostlar, birçoğunuzun duyduğu doğru; ne yazık ki sevgili Cengiz Bektaş'ı yitirdik. O'nu uğurlarken yanımızda olmak istediğinizi biliyoruz. Bunu biz de isterdik ama bildiğiniz gibi zamanın tuhaf bir aralığından geçiyoruz. Böyle bir aralıkta O şöyle derdi; 'Kalben burada olduğunuzu biliyorum, n'olur gelmeye kalkmayın'. Elçiye zeval olmaz. Lütfen O'nun bu isteğine uyun ve O'nu anmak için iyi bir zamanda buluşmak üzere sevgiyle ve sağlıkla kalın.'

Bu açıklamayı yapmıştı ailesi.

Bu kara bahar, bu 'zamanın tuhaf aralığı' nedeniyledir ki, dostları omuzlayamadı tabutunu…

Güzel mimari yapıların hepsi alkış tuttu ömrüne…

Duydum bunu!