Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 7-8 Ocak tarihlerinde 'Eğitimin Sorunları ve Çözüm Önerileri Çalıştayı' gerçekleştirdi. Çalıştayda okul öncesi eğitim, ilkokul, ortaokul, genel liseler, mesleki ve teknik liseler, özel eğitim, rehberlik ve araştırma merkezleri, halk eğitim merkezleri alanında yaşanan sorunlar ve bu sorunların çözüm önerileri tartışılarak her bir alan ile ilgili şubelerden gelen raporların birleştirildiği bildirildi. Çalıştayın sonuç bildirgesini kamuoyu ile paylaşan Eğitim Sen bu sonuçlara ilişkin yaptığı açıklamada şu bilgileri verdi: 'Okul Öncesi Eğitim başlığında, okul öncesi eğitimin zorunlu olmaması nedeniyle yaşanan sorunlar, değerler eğitimi adı altında evrensel, laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşılarak dini eğitim uygulamalarının artması, okul öncesi öğretmenlerinin yaşadığı sorunlar, okul öncesi eğitim mekanlarındaki fiziki yetersizlikler ve okul öncesinde ikili eğitim uygulamasının yarattığı olumsuzluklar ele alınarak somut öneriler geliştirilmiştir. Okul öncesi eğitim, çocukların gelişimi ve ileri eğitim düzeylerinde nitelikli bir eğitim alması açısından çok önemli eğitim düzeylerinden birisidir. Bunun önemine karşın okul öncesi eğitim, özelleştirmenin en yaygın olduğu öğretim düzeyleri arasındadır ve paralı olduğu için her çocuk okul öncesi eğitimden yararlanamamaktadır. Uygun olmayan eğitim mekanlarında (örneğin çocukların güvenli bir şekilde oyun oynayabileceği oyun alanları/bahçeleri olmayan okullarda, gerek metrekare açısından gerekse fiziksel açıdan uygun olmayan sınıflarda eğitim yapılması, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çok fazla olması vb.) ikili öğretim nedeniyle eğitim ortamından kaynaklanan sorunlar yaşanmaktadır. Okul öncesi eğitim öğretmenleri, öğretmenlik mesleğini bölen ve parçalayan diğer politikalar gibi parçalı bir görünüme sahiptir ve bu alanda bir adlandırma sorunu (örneğin anasınıfı öğretmeni, anaokulu öğretmeni, çocuk gelişimi öğretmeni vs. yanı sıra usta öğretici, ücretli öğretmen, uzman öğretmen gibi) yaşanmaktadır. Ekonomik, demokratik ve özlük hakları birbirinden farklı ana sınıfı öğretmenleri, bağımsız anaokulu öğretmenleri, özel sektör öğretmenleri ve ataması yapılmayan okul öncesi eğitim öğretmenleri çok çeşitli sorunlar yaşamaktadır. Okul öncesi eğitimde öğretmenlerin dinlenme hakkı bulunmamaktadır, kalabalık sınıflarda 6 ders saatinin, birbirini izleyen blok ders şeklinde yapılıyor olması bunun en temel nedenidir. Eğitim Sen gerek okul öncesi eğitim öğretmenlerinin hakları, gerekse öğrencilerin eğitim hakkı için çok yönlü bir mücadele programı geliştirecektir.'
İlkokul başlığındaki sorunları açıklayan Eğitim Sen açıklamasında şu bilgileri aktardı: 'İlkokul başlığında, ilkokul çağındaki çocukların analitik ve eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesinin, ilkokulun en temel amaçları arasında olması gerektiği belirtilmiştir. Bu başlık altında ilkokula başlama yaşı ve eğitim süresi, 4+4+4 düzenlemesinin yarattığı olumsuzluklar, eğitime erişim, anadilinde eğitim, ilkokulların bütçeleri, öğrencilerin beslenme sorunu, fiziki altyapı ve donanım sorunları, sınıf öğretmenlerinin yaşadığı sorunlar değerlendirilmiştir. İlkokul eğitiminin temel amacı; çocukların günlük hayat, iş ve aktif vatandaşlık için gerekli temel becerileri kazanmalarını sağlamak, onları daha üst eğitim kademelerine hazırlamaktır. İlkokul, çocukların yeni beceriler kazanarak güçlendikleri bir yerdir. İlkokul, çocuğun geleceğinde önemli bir rolü bulunan özgüvenin oluştuğu ve insan onuruna yakışır bir yaşam için gerekli becerileri kazandığı bir yerdir. Bu nedenle çocukların analitik, kritik, eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi amacı, ilkokulun en temel amaçları arasında olmalıdır.'
Açıklamada, ortaokul sorunlarına da değinilerek şu ifadelerde bulunuldu: 'Ortaokul başlığında, ortaokulların eğitim öğretim sisteminde ilköğretimle ortaöğretim arasında bir köprü olması açısından önemli olduğu belirtilmiştir. Bu başlıkta ortaokul eğitim programları ve ders yoğunluğu, bütçe yetersizlikleri, ortaokul öğretmenlerinin sorunları, öğrencilerin sorunları, merkezi sınavın (Liselere Geçiş Sınavı-LGS) yarattığı eşitsizlikler ve adaletsizlikler çeşitli yönleriyle ele alınmış, bu sorunlara ilişkin somut çözüm önerileri geliştirilmiştir. Ortaokullarda günlük 7, haftalık 35 saat ders ve müfredatın çok yoğun olması önemli bir sorundur. Eğitim programı ırksal, dinsel ve cinsiyetçi bir yaklaşıma sahipken, ders içerikleri akılcı ve bilimsel anlayıştan uzaktır. Eğitimin diğer kademelerinde olduğu gibi, ortaokullarda da kapsayıcı değil, dışlayıcı ve ayrıştırıcı bir eğitim söz konusudur. Okul ortamında farklı kimlik, inanç ve mezheplere mensup kişilerin kendilerini ifade etme koşulları bulunmamaktadır. Eğitim programının değişimi sağlam bir iskelet üzerine inşa edilmeli, iktidar ve siyasi çıkarlara bağlı her türlü değişimden kaçınılmalıdır. Ortaokul öğrencileri için sınav sistemi tamamen kaldırılmalı ve daha sürdürülebilir bir sistem oluşturulmalıdır. Öğrencilerin ilgi ve yetenekleri, ortaokul boyunca gösterdikleri akademik ve sosyal beceriler ile okul performanslarına göre adil bir sistemle liselere geçişleri yapılmalıdır. Okulların hem fiziksel hem de oyun alanı, yemekhane, bahçe ve laboratuvar gibi eksiklikleri giderilmelidir. Mülteci öğrencilerin dil problemini ortadan kaldıracak oryantasyon çalışmaları yapılmalı, kültürel ve sosyal özelliklerini korumaya yönelik tedbirler alınmalıdır. Öğrencilerin okula düzenli devamını sağlayacak önlemler geliştirilmeli, farklılıklarını özgürce yaşayabilecekleri bir eğitim ortamı oluşturulmalıdır. Eğitim programı oluştururken demokratik, laik, bilimsel, ekolojik ve ana dilinde eğitim esasları dikkate alınmalıdır. LGS kaldırılmalı, sınav baskısını ortadan kaldıracak önlemler alınmalı, öğrenciler etkili bir rehberlik ve izleme yoluyla ilgi ve yeteneklerine göre üst eğitim kurumlarına geçirilmelidir. Ortaokul müfredatı laik ve bilimsel esaslara dayalı olarak yeniden düzenlenmeli, sadeleştirilerek öğrenciler üzerinde yarattığı baskı azaltılmalıdır.'
Liselerle ilgili sonuçlara değinilen açıklamada şöyle denildi: 'Elemeye dayalı merkezi sınav sisteminin varlığı, bu sistemin lise öğrencilerinin ilgi ve yeteneklerini geliştirmekten uzak bir yapıda olduğu belirtilmiştir. Okullarda başarı odaklı ve yarışmacı bir eğitim anlayışının olduğu, eğitim programlarının bilimsel ve laik olmaktan giderek uzaklaştığı, liselerde dinsel yapının güçlendiği, ırk, din, dil ve toplumsal cinsiyet ayrımına dayalı ayrımcı ve ötekileştirici uygulamaların artarak sürdüğü tespiti yapılmış, genel liselerdeki bu sorunlara ilişkin somut öneriler belirlenmiştir. Liselerde uygulanan eğitim programları ve program içinde ele alınan değerler, ırkçı, dinci ve ayrımcı öğeler içerirken özgürlük, eşitlik ve demokrasi ile temel hak ve özgürlükler gibi evrensel değerlerden uzaktır. Programlar bilimsel, laik ve anadil temelli ilkelerden uzak olup, ırk, din, dil ve toplumsal cinsiyet ayrımı içeren içerikler barındırmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokoller çerçevesinde Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, dini dernek ve vakıfların okullarda yürüttüğü faaliyetler öğrencileri ve eğitim sürecini olumsuz etkilemektedir. Eğitim kamusal bir hizmettir. Koşulsuz şartsız her bireye bilimsel, laik, eşitlik ilkeleri doğrultusunda parasız eğitim sağlanmalıdır. Öğrencilerin kendini ifade etmesi, alınan kararlarda rol oynaması ve daha demokratik okul ortamının hayata geçirilmesi için okul meclisleri kurulmalıdır. Bu durum okul bileşenleri arasında iletişim imkanı sunacağından disiplin olaylarının azalmasında da etkili olacaktır.
ÜCRETLİ ÖĞRETMEN İSTİHDAMI
Ücretli öğretmen istihdamı, destek personeli, aday, sözleşmeli ve PİKTES öğretmenin iş güvencesinin olmaması eğitimin niteliğini olumsuz etkilemektedir. Proje okullarına atanacak öğretmenlerin seçimi ve çalışma ortamlarındaki kuralsızlık, her türlü siyasal istismara neden olmaktadır. Proje okulu, nitelikli okul/niteliksiz okul ayrımına son verilmeli, proje okulları başta olmak üzere okullarda siyasi kadrolaşmayı kolaylaştıran tüm uygulamalara son verilmelidir. Okul yöneticileri demokratik yöntemlerle ve okul bileşenleri tarafından liyakat ilkeleri doğrultusunda seçilmelidir. Mesleki ve Teknik Liseler başlığında, bu okulların tamamen toplumun yoksul kesimlerine yönelik hizmet verdiği tespiti yapılarak, mesleki eğitimden hızla uzaklaşıldığı, piyasaya ara ve ucuz iş gücü yetiştiren kurumlara dönüştürüldüğü tespiti yapılmıştır. Mesleki ve teknik liseler, döner sermaye üzerinden özel sektörün üretim atölyeleri haline dönüştürülmüştür. Bu süreç yaygın eğitim kurumlarında ise çıraklık eğitim merkezlerinde özel sektöre ucuz iş gücü ve finans aktarma aracı işlevi görmektedir. Çıraklık eğitim merkezleri, mesleki eğitim merkezlerine (MESEM) dönüştürülerek yaygın eğitim kapsamından çıkarılmış ve örgün eğitim kapsamına alınmıştır. Türkiye'de mesleki eğitimde okul tabanlı eğitimden işletme tabanlı eğitime geçiş süreci başlamıştır. MESEM programına dahil olan öğrenciler için işletme sahiplerine, devlet katkısı adı altında asgari ücretin yarısı tutarındaki para aktarılmaktadır. Bu durum, kamu kaynaklarının özel sektöre aktarılmasının yolu haline gelmiştir. Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri toplumsal cinsiyet bağlamında bir ayrışma oluşturmakta, hem kız çocukları hem de erkek çocukları, kendilerine yüklenen toplumsal cinsiyet rollerine göre alanların bulunduğu okullara yönlendirilmektedir. Her türlü ayrışmanın yoğun olarak yaşandığı mesleki ve teknik eğitim sisteminde, bireylerin cinsel yönelimleri yok sayılarak tamamen tek tipçi ve cinsiyetçi, erkek egemen bir yaklaşım dayatılmaktadır. Mesleki ve teknik liselerde çalışan öğretmenlerin özlük haklarında her geçen yıl kayıplar olmaktadır. Bunlar; yıpranma, teknik öğretmen tazminatı, koordinatörlük, proje okulları uygulamaları, işçi sağlığı ve güvenliği, komisyonlarda sınırlama getirilmesi, döner sermaye yönetmeliği, beceri sınavları ve ücretleri, öğrenci nakilleri, ağır iş yükü (maaş karşılığı 20 saat), teknik personel yetersizliği ve benzeri sorunlardır.' Açıklamada, Özel Eğitim Hizmetleri konusuna değinilerek, şöyle denildi: 'Tüm özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireylerin bütününe ve ailelerine yönelik olarak, devlet kurumları tarafından ve parasız karşılanmalı, özel eğitim ticari bir kazanç alanı olarak görülmemeli, özel sektöre aktarılan bütün maddi kaynaklar devlet kurumlarına aktarılmalı ve özel eğitimle ilgili devlet kurumları sorunsuz birer hizmet kurumu haline getirilmelidir.' Eğitimde Genel İdari Hizmetler, Teknik Hizmetler ve Yardımcı Hizmetler başlığında ise, eğitim emekçileri arasındaki eşitsizliğini giderilmesi gerektiği ifade edildi.
REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZLERİ
Rehberlik ve Araştırma Merkezleri (Ram) konusuna dikkat çekilen açıklamada şöyle denildi: 'Okullarda rehberlik saatlerinin, her kademe ve sınıf düzeyinde ders saati olarak programda yer alması gerekmektedir. PDR servisi olarak atıl alanların seçilmesi, bunun için temiz, ışık alan ve yeterli büyüklükteki yaşam alanlarının ayrılmaması önemli bir sorundur. Alanda iş tanımının netleştirilmesi ve angarya işlerin PDR servislerine verilmemesi, bildirim sürecindeki adımların netleştirilmesi, gizlilik ilkesine özen gösterilmesi, bildirimde bulunan uzmanın güvenliğinin sağlanması; çocuk izlem merkezlerinin çoğaltılması ve kolluk güçlerinin bu konuda hassas davranması için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Okullarda son dönemde sıklıkla karşılaşılan akran zorbalığı konusunda yeni bir yaklaşıma ve acil tedbirlere ihtiyaç duyulduğu açıktır. Bu konuda kapsamlı bir analize ihtiyaç vardır. MEB tarafından araştırmaların yapılmasına ve çözüm üretilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.' Açıklamada, Halk Eğitim Merkezleri (HEM) başlığında ise şu bilgilere yer verildi: 'Yetişkin eğitimi alanında yüksek lisans yapmış olanların halk eğitimi merkezlerinde uzman ve yönetici olarak istihdamı özendirilmelidir. Uygulanan programlar toplumun ihtiyaçları doğrultusunda güncellenmeli, tanıtım ve duyuru etkinlikleri yönetsel süreçlerin önemli bir parçası haline getirilmelidir. Halk eğitimi merkezlerinde gerçekleştirilen etkinliklere katılmayanların katılma engelleri analiz edilmeli ve bu doğrultuda gerekli önlemler alınmalıdır.'