Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası (Şeker-İş) 23'üncü Olağan Genel Kurulu dün Büyük Anadolu Hotel’de gerçekleştirildi. Gök, ölümlü iş kazalarında hayatını kaybedenleri anarak sözlerine başladı.

Dünya ve Türkiye gündemine değinen Gök, şunları söyledi: “Dünya son yıllarda, tarihinin en zorlu sınavlarından geçiyor. Dünyada vicdanları yaralayan, insanlığımızı sorgulatan olaylar yaşandı, yaşanıyor. Kudüs’te, Yemen’de, Mısır’da, Suriye’de, Doğu Türkistan’da yapılan zulüm, soykırım ve vahşetler son süreçte Filistin’de, Gazze’de can yakmaya devam ediyor. İlan edilmeyen savaşlar, bitmeyen çatışmalar, yükselen otorite trendi ve tüm bunların bileşkesinde her geçen gün daha da ‘Güvensizleşen Bir Dünya’ var. Aynı zamanda değişimlerin yerini dönüşüme bıraktığı bir dünya var. Fakat yolu eski, ayakkabısı eski ve değişime algılarını tıkamış durumda olan milyonlar da var.”

Pandeminin çalışma hayatına etkisini hatırlatan Gök, sözlerini şöyle sürdürdü: “Pandemi, bu yeni döneme geçişi kuşkusuz hızlandırdı. Teknolojide olan bitenlere bakınca yapay zekâya kadar uzanan değişimler bize, farklı bir geleceği tanımlamaya başladılar. Aslında gelecek çoktan geldi fakat eşit dağıtılmadı ve ne yazık ki eşit dağıtılmıyor. Aynı zamanda iklim değişikliğinin artan olumsuz etkileri, toplumsal kutuplaşma, siber güvenlik tehdidi ve devam eden geçim sıkıntısı küresel düzeni bozmaya devam ediyor. Bu krizler elbette, gıda ve enerji kaynaklarına yönelik tehlikeleri de barındırıyor. Dolayısıyla bu durum güvenli geçim kaynaklarının azalması anlamına geliyor. Gelinen noktada küreselleşmenin yeni bir rota çizmesi gerekmektedir. Bu rota; yalnızca belirli güç merkezlerini değil, tüm insanlığı kapsayan, eşitlikçi, sürdürülebilir ve çok taraflı bir yaklaşımı içermelidir.”

Gök, zengin ile yoksul arasındaki uçurumun daha da açıldığını ifade ederek sözlerine şöyle devam etti: “OECD ülkelerinde çalışanların milli gelirden aldığı pay yüzde 50’ye yakınken, Türkiye’de ise yüzde 25-30 civarındadır. İşte burada en önemli nokta, refahın adil dağıtılamamasıdır. Toplumsal zenginliklerden istifade etme olanaklarından çalışanların, emekçilerin dışlanmasıdır. Ülke olarak sözün özü, bizim tek bir yerde, yani refahta buluşmamız gerekmektedir. Peki geldiğimiz noktada; asgari ücret Türkiye’de ortalama ücret olmuşken, bu nasıl mümkün olacaktır? Öncelikle asgari ücret kavramı ‘sürdürülebilir yaşam ücreti’ olarak düzenlenmelidir; eşzamanlı olarak da vergi sisteminden asgari ücret politikalarına, emeklilikten çalışanların haklarına kadar her alanda adil ve kalıcı reformlar hayata geçirilmelidir.”

Gök, daha sonra şunları kaydetti: “Bir çiftçi için toprak nasıl ki onun umudu ve hayatıdır, emek verildiğinde asla onu aç bırakmaz. İşte çalışma hayatımız da bizler için aynı toprak gibidir; kutsaldır ve çok değerlidir. Burada asla göz ardı edilmemesi gereken bir konu var ki; biz emeğimizi savunmazsak, toprağımızı çorak bırakmış oluruz. Şeker-İş olarak, hep bu prensiple hareket ettik. Toplumsal hayata fayda sağlamaya devam edeceğiz, bunun için tüm gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz. Ancak Türkiye’de sendikal örgütlenmenin yüzde 15 olması bize yakışan bir durum değil bu oranı artırmalıyız.”

ATALAY ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİNİ ELEŞTİRDİ

Genel kurula katılan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay da şeker fabrikalarının özelleştirilmesini eleştirdi. Atalay, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biz son 22 senedir kapı kapı, her gün her bir noktada ‘bu fabrikaları özelleştirmeyin. Türkiye’ye katkı sağlıyor. Şeker silah gibidir’ demeye kalktığımız zaman basının büyük bir bölümü, bürokrasi, siyaset hepsi karşımıza dikildi. Tamamına yakını. Bize deli muamelesi yaptılar. ‘Bunlar ülkenin kötülüğünü istiyor’ dediler. Dediler, ‘Ne var yani devlet şeker mi yapar? Devlet uçak mı yapar?’ Al, geldiğimiz nokta ortada. Şu anda 14-15 fabrika olmasaydı, şekeri üç misli, beş misli daha pahalı yiyecektik. Her ortamda anlatıyorum. Genel müdürüm size de, Sayın Cumhurbaşkanı’na da, bakana da anlatıyorum. Özelleştirin bakalım yapabilir misiniz? Yapamazsınız. Covid hepimize kapak oldu. İyi niyeti olan bir kamyon bürokratımız var. A’dan Z’ye biliyorum. Çırpındı. ‘Yapmayın’ dedi. Özelleştirmenin başında olan arkadaşlarımız onları muhatap bile almadılar. ‘Bunlar ülkenin kötülüğünü düşünüyorlar’ dediler. O fabrikaları iyi işleten de kötü ileten de var. Siyaset de, müdürlük de, başkanlık da, para da her dakika, her gün birileri için bitiyor. Bu ülkede ortalam 4 bin 200 kişi dünyasını değiştiriyor.”

İşçilerin sokaktar geldiğini belirten Atalay, “İşçi sokaktan gelir. Demin Hasan’ın filmini seyrettik. Elleri nasırlı. Bazı bürokratlar, bazı memur sendikaları diyorlar ki ‘İşçi bunlar. ILO’ya biz gidelim. Bunlar, bu ücreti alsın.’ Zile bas, çay getirelim, lağımı temizle, onu temizle, bunu temizle. Onlar benim işim yaparım. Ama beni hakir görürsen, Hasan’ın ellerini gördünüz ya o Hasan’ın elini yüzünüze sürdürürüm. Biz bu ülkede, işçisi, memuru, zengini hiçbir itirazımız yok. Başımızın üstüne. Memur benim, emekli benim, zengin benim. Ama ötekileştirmeyin, itibarsızlaştırmayın. Ülkemiz televizyonlarımız, gazetelerimiz var. Partilerin televizyonu var mı? Var. Köşe yazarları, yorumcuları var mı? Var. Patronların televizyonları var mı? Var. Bizim neyimiz var. Bir şey konuştuğunuz zaman biri oradan çekiyor. Her akşam yorum yapıyor arkadaşlar. Çıktığı zaman biliyorsunuz ne söyleyeceğini. Senin hırsızın, benim hırsızım olmaz. Hırsız, hırsızdır. Terör örgütünden farkı yoktur. Bu ülkenin malını çalanın Allah belasını versin.”

“Emeğin hakkını verin” diyen Atalay, şöyle konuştu: “Ülkede partiler var. Dernekler var. Herkes bir tarafta. Siyasi partilerin her birisi birinin yanında. Düşünmek lazım biz bu mevcut partilere oy verme mecburiyetimiz var mı arkadaşlar? Ama bizi öyle görüyorlar ki. Bizi oy deposu görüyorlar. İşçiler de müdüre, vekile, bakana bir şey demez. Biraz sonra burada seçim yapacağız. Kime güveniyorsanız onu seçin. Seçtikten sonra kapı gibi yanında durun. Onun yanında durmayıp da siyasinin yanında duracaksanız, Allah aşkına seçmeyin. Ama seçtiğiniz zaman, seçtiğiniz sizsiniz. Kendinizi seçiyorsunuz. En ufak problemde sendikaya fatura çıkarmayın. Sendika sizinle beraber yol yürüyecek. Oy kullanacağınız zaman sendika ile istişare edin. Bunu yapmadığınız zaman bizi maraba, köle görmeye devam edecekler. Biz bu ülkenin yüzde 60'ıyız. Emeğin hakkını bir an evvel verin. Derdimi herkese anlatırım ama Mehmet Şimşek'e anlatacak bir durumum yok çünkü anlamaz."

Kaynak: Başkent Gazetesi Zehra ŞAHİNDOKUYUCU