Son yazımızda Afganistan ile Türkiye arasında 'tampon ülke' konumunda olan İran'ın Taliban'dan kaçanların başlattığı göç hareketini Türkiye'ye 'yönlendirmesine' dikkat çekmiştik...

Petrol fiyatlarının yüksek olduğu dönemde Afganlı göçmenleri ucuz işgücü olarak ülkesinde değerlendiren İran'ın ABD ambargosunun ardından Afgan mültecilerden kurtulmak istemesi anlaşılabilir bir şeydir...

Anlaşılması güç olan ise bu akını durdurmak için Türkiye'nin İran nezdinde herhangi bir çalışma yürütmemesidir.

***

'Düzensiz göçmenler'in Türkiye'ye 'yönlendirilmesi' işinde İran yalnız değildir...

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere ülkemizi göçmenler karşısında sergilediği 'insancıl' tutum nedeniyle övgülere boğanlar, bu yükün paylaşılmasına ya da hafifletilmesine gelince yalnız kapıları kapatmakla kalmamakta, bir şekilde denizden ya da karadan kendi ülkelerine giriş yapanları da Türkiye'ye geri göndermeye yönelik çabalar içine girmektedirler...

Bu çabaların en açık örneği 2016 yılında Suriyeli göçmenlerin Türkiye'de tutulması için yapılmış olan anlaşmadır...

Bu anlaşma, Suriye'deki iç savaştan kaçan mültecilerin AB'ye girmelerinin önlenmesine ilişkin işbirliğini öngören Ortak Eylem Planı'nın bir parçasıydı. 18 Mart 2016'da Türiye-AB zirvesi sonrası yürürlüğe giren anlaşmada Türkiye, AB'ye yönelen yeni düzensiz göç güzergahlarının oluşumunu engelleyecek her türlü tedbirin alınması, 20 Mart 2016 itibariyle Türkiye'den Yunan adalarına geçen tüm 'düzensiz göçmenler'in Türkiye'ye geri gönderilmesi, iade işlemlerinin masraflarının AB tarafından karşılanması gibi hususlar yer almaktaydı...

Bu önlemler karşılığında Türkiye hükümetine 3 milyarlık iki parti halinde 6 milyar avroluk bir fon tahsis edilecek, ancak bu para Türkiye'ye doğrudan değil göçmenlerin yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik projelerin yaşama geçirilmesi koşuluyla verilecekti. Bunun için özel bir komite kurulacak ve bu komite belirli dönemlerde toplanarak hazırlanan projelerin uygulanmasını denetleyecekti...

Fonun tamamının 2019 yılı sonuna kadar ödenmesi kararlaştırılmasına rağmen 2020 yılına gelindiğinde ancak 2,7 milyar avroluk bir ödeme yapılmış, geri kalan 4,3 milyar avronun Türkiye'ye ödenmesinin 2025 yılını bulabileceği söylenmiştir.

***

Afgan göçünün başlamasıyla birlikte bu anlaşmanın güncellenmesi çabaları yeniden gündeme gelmiştir...

Bu tutumun en açık örneklerinden biri geçtiğimiz günlerde Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından sergilenmiştir...

Türkiye'yi Avrupa Birliği ile yaptığı anlaşmanın bir parçası olarak çok sayıda mülteciye ev sahipliği yaptığı için öven Merkel, Türkiye'nin AB üyeliğini zaten beklemediğini vurguladıktan sonra, 'Türkiye ile bu anlaşmanın devam etmesini istiyorum, bu insanlar için en iyisi.' ifadesini kullanmıştır.

***

Bu açıklamanın hemen ardından Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz da Afgan göçmenlerin Türkiye'ye yerleştirilmesi için çağrıda bulunmuştur...

'Afganistan'ın sorunlarını Almanya ve Avusturya'nın göçmenleri kitlesel olarak kabul etmesiyle çözemeyiz' ifadesini kullanan Kurz, çözümün adresi olarak Türkiye'yi göstermiştir...

Art arda gelen bu açıklamaların AB tarafından hazırlanacak yeni planlar için bir 'girizgah' olduğu açıktır!

***

Avrupa ülkelerinin tutumları kendi toplumlarını korumaya ve toplumsal dengelerini kollamaya yönelik bencilce bir tutum olarak eleştirilebilir...

Ne var ki, Suriye ve Afganistan'da yaşanan çatışmalar sırasında izlenen politikaların, Türkiye'ye yönelen göç hareketlerini teşvik ettiği ve Türkiye'nin giderek bir 'göçmen deposu' gibi görülmesine neden olduğu da bir gerçektir...

Nitekim, bu gelişmeler üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından göçmen sorununa ilişkin videolu bir açıklama yapmış ve ''Yeni göçmen dalgalarını misafir etmemiz için Avrupa'nın 'İkinci Rüşvet Paketi' hazırlığı içinde olduğunu duyuyoruz. Bir daha asla'' ifadesini kullanmıştır. Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamada AB'nin yanı sıra 2016 anlaşmasını imzalayan AKP hükümetini de hedef almış ve her iki tarafın Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefinden Avrupa Birliği'nin mülteci bekçiliğine geçilmesi konusunda uzlaştıklarını savunmuştur.

(Devam edecek)