Girin bir marketten içeri,

Dolaşın reyonları…

Alış-veriş sepetini tepeleme doldurun…

Yağ, bal, süt, margarin, zeytin, peynir, yumurta…

Yetmedi mi?

Un, şeker, reçel…

Sonra da gidin kasaya ''Deftere yazın'' deyip, marketten çıkmaya kalkışın.

Bakın bakalım evinize tek parça halinde dönebiliyor musunuz?

Kuralları çiğne,

İğneden ipliğe ne varsa raflarda doldur sepete, sonra da beş kuruş ödemeden çekip girmeye kalk.

Kasiyerin sinirlerini alt-üst etmiş olmak da cabası...

Kendine gel…

Haddini bil…

''Deftere yaz''mış!

Yok yaaa!

Evine kadar da taşısınlar, ister misin?

Eskiden durum faklıydı…

Hem de çok…

Onca alış-verişten sonra, para ödemeden ayrılmaya kalksanız bırakın dayak yemeyi, kapıya kadar uğurlanırdınız…

Hem de güler yüzle…

''Yine bekleriz'' diye uğurlanarak…

''Yok artık'' diyeceksiniz belki ama kimi zaman da tezgah arkasındaki dükkan sahibinin ''ağır olduysa ben çocukla göndereyim'' teklifiyle yolcu edilerek.

Şaşırdınız değil mi?

Şaşırmayın…

Ayniyle vaki idi…

Bakkal amcanın veresiye defteri yeterli idi…

''Yaz deftere'' sözcüğü, bakkal ve müşteri arasındaki ''parola'' gibiydi…

Kara kaplı olurdu çoğunlukla ama,

Sayfaları ''ak'tı…

Hile, hurda olmazdı…

Ne aldıysan o…

Aybaşında görülürdü hesap…

Dar günlerde ödemelerin tarihi sarkardı ama

''Hoş geldiniz''ler, hal-hatır sormalar hiç eksilmezdi.

Sonraları değişti her şey…

Dev alış-veriş merkezleri sardı dört bir yanı…

Bakkal amca terkedildi.

Bir başına kaldı tezgahın ardında.

Şimdilerde durum değişecek gibi…

Marketlerin kapısından girmeye güç kalmayınca,

İnsanlar, çeşidi az, sevgisi bol o birkaç metrekarelik bakkalları arar olmaya başladı…

''Yaz deftere'' demeyi…

Fileyi doldurup, ''yine bekleriz'' diye uğurlanmayı…

Gidişe bakılırsa…

Vuslat yakın gibi…