Geçtiğimiz yılın ocak ayında bu köşede 'Merhaba Dr. Watson' adlı bir yazı yayınlamıştık...

Yazıda, IBM tarafından imal edilen hünerleri saymakla bitmeyecek bir bilgisayardan söz etmiştik...

Bilgisayara 'Dr. Watson' adı, İngilizlerin ünlü dedektif romanı kahramanı Scherlock Holmes'ın yardımcısının adından esinlenerek konulmuştu... Bilgisayar, Holmes'ın yardımcısının asla altından kalkamayacağı işleri bile çok kolay bir biçimde halledebiliyordu.

***

Bu tür bilgisayarlara 'yapay zekalı bilgisayar' denilebilir mi bilmiyorum...

Ancak bilgisayarların önümüzdeki dönemde Dr. Watson'ın yaptığı işlerin çok daha fazlasını yapacağını ve insanların işlerini elinden alacağını biliyorum...

Sözünü ettiğimiz bilgisayarların öyküsünü anlatan 'Homo Deus' adlı kitabında Yuval Noah Harari, şu ilginç öngörülerde bulunuyor:

'Watson ve benzerleri, bir sürü teknik aksaklık yüzünden henüz doktorları bir gecede işinden edemiyor. Ancak zor da olsa bu teknik sorunlar bir gün çözülecek. Bir doktoru eğitmek yıllar alan karmaşık ve pahalı bir süreçtir. On yıl eğitim ve asistanlığın ardından elinizde sadece tek bir doktor olur. İkinci bir doktor için aynı süreci baştan tekrarlamanız gerekir. Halbuki Watson'a ket vuran teknik aksaklıkları çözdüğünüzde, dünyanın her köşesinde yedi gün yirmi dört saat erişilebilir sayısız doktorunuz olabilir. Toplam maliyet yüzlerce milyon dolara çıkacak olsa da bu yatırım uzun vadede insan doktorları eğitmekten çok daha ucuza gelecektir.'

***

Sorun yalnız tıp doktorluğunun geleceği sorunuyla sınırlı değil...

2011 yılında ABD'nin San Fransisco kentinde açılan ilk 'robotik eczane'de çalışan tek bir robot, reçetede yazılan ilaçların tek tek özelliklerinden başlayıp birbiriyle tepkimeye girerek allerjiye neden olup olmayacağına kadar uzanan tüm olasılıkları hesaplayarak, bir yıl içinde yılda tek bir hata bile yapmadan iki milyondan fazla reçeteyi işleme koymuş bulunuyor...

New York sokaklarında bilgisayara bağlı araçlar, tek bir trafik kuralını ihlal etmeden ve tek bir kaza yapmadan günlerce sürücüsüz dolaşabiliyor.

***

Sorunu ele aldığımız ilk yazımızda 'Bu tartışmanın içine mutlaka felsefe karışmak zorundadır' demiştik...

Günümüzde felsefi tartışmalar, spekülatif özelliğini giderek kaybediyor ve olasılık hesaplarına dayanan öngörülere dönüşüyor...

Öyle ki, geleceğimizi özgür irademizle belirleyebileceğimiz yolundaki inancımız bile sorgulanıyor...

Gerçekten özgür bir irademiz var mı, yoksa özgür irademizle yaptığımızı düşündüğümüz tercihlerimiz bugün çözme yolunda bazı adımlar atsak bile henüz çözmeyi başaramadığımız bazı fiziksel ve kimyasal tepkimelerin sıradan bir ürünü mü, bilemiyoruz.

Harari, sözünü ettiğimiz kitabında özgür iradeyi sorgularken şunları söylüyor:

'Elektrokimyasal beyin süreçleri deterministik ya da rastlantısal olabilir veya her ikisinin bileşimi şeklinde gerçekleşebilir ama asla özgürce ortaya çıkmaz. Bir nöron elektrik yüküyle ateşlendiğinde bu dışarıdan gelen bir uyarıya karşı deterministik bir tepkiden de kaynaklanabilir, radyoaktif atomların bozunumu gibi rastlantısal da olabilir. İki durum da özgür iradenin varlığına pek ihtimal tanımıyor.'

***

Geleceğin dünyası böylesine büyük belirsizlikler içeriyor...

Bir yanda, genetik teknoloji ve yapay bilgisayarların entegre edilmesiyle yaratılmış 'biyonik' insanlar ile onlar tarafından yönetilen ve yerini eninde sonunda yapay zekalı robotlara bırakacak olan 'sürü'lerden oluşan 'distopya'ların korkutucu hayaleti..

Diğer yanda, tüm sıkıcı işleri bilgisayarlara ve robotlara devrettikleri için sömürü ve sınıf çelişkileri gibi sorunları aşmış toplumların oluşturduğu ütopyalara ilişkin güzel hayaller...

Bizi bunların hangisinin beklediğini bilemiyoruz...

Ve gelecekte bizi bekleyen büyük tehlikeleri aklımıza bile getirmeden büyük bir nehrin akıntısına kapılmış küçük bir saman çöpü gibi günlerimizi anlamsız tartışmalarla tüketerek geçip gidiyoruz!