İnsan Hakları Derneği (İHD), Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nca kabul edilen tüm dünyadaki engelli haklarının korunmasına ilişkin sözleşmenin Türkiye tarafından da bir an önce imzalanması gerektiğini kaydetti. İHD Genel Merkezi'nden yapılan açıklamada, BM Genel Kurulu'nun 'BM Engelli Hakları Sözleşmesi'ni 13 Aralık 2006 tarihinde kabul ettiği belirtilerek, 30 Mart 2007 tarihinde sözleşmelerin ülkelerin imzasına açıldığı bildirildi. Sözleşmenin, en az 20 ülkenin imzalaması halinde yürürlüğe gireceğine işaret edilirken, sözleşmeyle engelli vatandaşlara 'birey' ve 'topluluk' olarak ülkelerindeki iç hukuk yollarının tükenmesinin ardından BM Engelli Hakları Komitesi'ne doğrudan başvurma olanağı sağladığı kaydedildi. Sözleşmede, 'devletler hiçbir engelliliğe dayanarak hiçbir ayrımcılık yapmadan tüm engelli bireylerin tüm insan haklarını ve temel özgürlüklerini bütünüyle güvence altına almak ve teşvik etmekle yükümlüdür' denilerek, ayrımcılığın önlenmesinde en büyük görevin devletlere verildiği vurgulanan açıklamada, Türkiye'ye bir an önce sözleşmeyi imzalama çağrısı yapıldı. Açıklamada, 'Yazım ve kabul sürecinin 5 yıl sürdüğü dikkate alındığında, yürürlüğe girmesi için geçecek fazladan bir günün dahi sorumlusu aralarında Türkiye'nin de bulunduğu devletler olacaktır' denildi. İHD yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: 'Uluslararası sözleşmeler yanında ulusal mevzuatta da düzenlenmiş bulunan ve engelli bireylerin sosyal ve ekonomik hayata katılmasının, temel hakları kullanabilmesinin ön şartı olarak görülen 'erişilebilirlik' devlete getireceği mali yük gerekçe gösterilerek sağlanmamış, eşit bireyler olarak hayata katılmalarının önündeki engeller halen kaldırılmamıştır. Bu engellerle mücadele etmenin de engele takılanlara bırakıldığı bugün bir kez daha; toplumsal güçlere ve devlete, görev ve sorumluluklarını hatırlatıyor, engelleri kaldırın diyoruz.'

'YETERLİ BÜTÇE AYRILMIYOR'

10 milyon civarında fiziksel, zihinsel ve fizyolojik duyu yitimli /engellinin yaşadığı Türkiye'de, bu alana dair güncel verilerin kaydedilmemesi ve engelli haklarının sağlanması için yeterli bütçe ayrılmadığına işaret edilen açıklamada şöyle denildi: 'Meselenin görmezden gelinmesinin yanında, gözden ırak tutulmaya çalışıldığını ve aynı zamanda; çoğunluğu, sonradan geçirilen bir kaza (iş kazaları, trafik kazaları, ev kazaları vb) , saldırı, çatışma ve savaş, askeri mühimmat ve mayın patlaması, sağlık ve tedaviye erişimde yaşanan sorunlar nedeniyle karşımıza çıkan bu durumlar için önleyici tedbirlerin de alınmadığını, hatta böyle bir derdin olmadığını göstermektedir. Bu göz ardı edişte, meselenin sınıfsal boyutu, engellilik yaratan olayların ve engellerin aşılamadığı durumların ağırlıklı olarak yoksul kesimde yaşanmasının da etkisi olduğu gözden kaçmamaktadır.'

'YILLARDIR ENGELLİLERE 'EVDE KAL' DAYATMASI YAPILIYOR'

Bugün pandemi nedeni ile sıkça duyulan 'evde kal' çağrılarının onlarca yıldır engellilere dayatılan bir zorunluluk olarak yaşandığının altı çizilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı: 'Sokağa çıkmaları, okullara kabul edilmeleri, eğitim hakkına erişebilmeleri, iş bulabilmeleri, sosyal hayata, kültürel hayata, siyasete katılmaları engellenmektedir. Kamu otoriteleri bunu açık etmese de, basit birkaç sayısal veri devletin bu yaklaşımını gözler önüne sermektedir. İETT otobüslerinin yüzde 59'unda, kamu binalarının yüzde 51' inde tekerlekli sandalye rampası yok, yüzde 75'in de engelli kullanımına uygun tuvalet dahi yok. Sokaklarda, çocuk parklarında, okullarda, hastanelerde de durum bundan farklı değil. Bu belirlemeler özellikle tekerlekli sandalye örneği üzerinden yapılsa da diğer engelli grupların da benzer engellere maruz kaldıkları göz ardı edilmemelidir.'

'ÖNLEMLER ACİLEN ALINMALI'

Açıklamada, 'Mevzuatta tanımlanmış ve devlete sorumluluk olarak yüklenmiş olmasına rağmen 'Engelli bireylerin bağımsız yaşayabilmelerini ve yaşamın tüm alanlarına tam ve etkin katılımını sağlamak ve engelli bireylerin, engelli olmayan bireylerle eşit koşullarda fiziki çevreye, ulaşıma, bilgi ve iletişim teknolojileri ve sistemlerine dahil olacak şekilde hem kırsal hem de kentsel alanlarda halka açık diğer tesislere ve hizmetlere, 'evrensel tasarım' ilkesiyle erişiminin sağlanması' olarak tanımlanan 'Erişilebilirlik' sağlanmadığı için kanun ve sözleşmeler anlamsız kalmaktadır' denildi. Açıklamada, Kovid-19 pandemisi sürecinde; artan işsizlik, yoksulluk ve sağlığa erişimde yaşanan sorunlar; engelli kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve mahpuslar için özel iyileştirici önlemlerin acilen alınması istenildi.

'EN BÜYÜK ENGEL RESMİ OTORİTELERİN TUTUMU'

Engellilerin hayata eşit katılımı önündeki en büyük engelin resmi otoritelerin tutumu ise de, toplumsal yaşamın örgütlenmesinde herkese düşen sorumluluklar olduğu hatırlatılan açıklamada şunlar kaydedildi: 'Çalışma alanlarımızda, kurum temsilinde, siyasette, mecliste, yerel yönetimlerde kaç engelli yer alıyor, kullanım alanlarımız engelliler için uygun dizayn edilmiş mi? sorularına verdiğimiz cevaplar bile bu konudaki eksikliği yüzümüze vurmaya yetiyor ve içe dönük bir dönüşümü gerekli kılıyor. Ve yine biliyoruz ki; vicdan çağrısı, ya da yardım çağrısı yapılarak engeller ortadan kaldırılamaz. Meseleye toplumsal ve ekonomik boyutunu gözardı etmeden hak temelli yaklaşmak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden başlayarak, tüm uluslararası sözleşme ve belgelerde düzenlenen hakların, engelli bireyler tarafından da kullanılmasını sağlamak devletlerin sorumluluğu olduğu gibi, devletleri bu sorumluluklarını yerine getirmeye zorlayacak güçte bir toplumsal mücadeleyi örgütlemek de hepimizin görevi.'

Editör: Haber Merkezi