Ankara İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği Meclisi tarafından, dünyanın pek çok ülkesinde 'İş Cinayetinde Ölenleri Anma ve Yas Günü' olarak kabul edilen 28 Nisan'da Madenci Anıtı Önünde basın açıklaması yapıldı. Ankara İşçi Sağlığı ve İşçi Meclisi tarafından yapılan açıklamada, 'Bizler ölenlerimizi anmak ve neden öldüğümüzün hesabını bir kez daha sormak için toplandık. Ölüyoruz; uzun saatler ve aşırı çalıştığımız için, iş güvenliği tedbirlerinden yoksun çalıştığımız için, meslek hastalığına yakalandığımız için, angarya yüzünden, geçim sıkıntısı yüzünden, yeterli beslenemediğimiz, sağlıksız yerlerde barındığımız için ölüyoruz.' denildi. '28 Nisan 1914'te, tarihte ilk kez iş kazaları ve iş cinayetlerinde işverenin sorumluluğu hukuken Kanada'da tescil edilirken, aradan geçen yüzyılı aşkın sürede, Türkiye'de ve dünyanın dört bir yanında, her gün işçiler, kapitalizmin kar hırsı yüzünden; kötü, sağlıksız ve güvencesiz koşullarda çalıştırılmaya ve işyerlerinde can vermeye devam ediyor.' denilen açıklamada, kar artışı ve emek sömürüsünün derinleşmesi yüzünden her yıl dünyada 2 milyon 800 bin işçinin çalışırken öldüğü her 15 saniyede bir işçinin daha iş cinayetine kurban gittiğini söylendi.

'İŞ CİNAYETLERİ TESADÜF DEĞİL!'

Açıklamada şunlara yer verildi: 'İSİG Meclisi olarak derlediğimiz verilere göre 2018 yılı boyunca en az 1923 işçi, çalışırken ya da çalışma koşulları yüzünden yaşamını yitirdi. 2019 yılının ilk üç ayında hayatını kaybeden işçi sayısıysa 392. İş cinayeti sebebiyle ölen işçi sayısının 6 katı kadar olması beklenen meslek hastalığı sonucu ölüm, Türkiye'de resmi verilerde gizlendiği için, meslek hastalığı sonucu ölen arkadaşlarımızın sayısını dahi bilmiyoruz. Savaşlarda yitirdiğimizden daha çok insan, iş cinayetlerinde her gün ölüyor. İSİG Meclisi olarak yaşanan iş cinayetlerinin bir tesadüf olmadığını, aksine işçi sömürüsünün giderek arttığı; ucuz emeğin yaygınlaştığı, kuralsız ve güvencesiz çalışmanın dayatıldığı, sendikasızlaştırma politikalarının giderek arttığı bir emek rejiminde, işçilerin sağlığı ve güvenliğinin hiçe sayılmasının da, iş cinayetlerinin giderek artmasının da kaçınılmaz olduğunu bir kez daha söylüyoruz. Ekonomi büyürken, güvencesizlik, yoksulluk ve iş cinayetleri de büyümüşken, ekonomik kriz sürecinde bu emek yağması daha da derinleşmekte, işgücünün güvencesizleşmesine, yeni güvencesiz kesimlerin ve çalışma biçimlerinin ortaya çıkmasına, giderek trajikleşen iş cinayetlerine tanıklık ediyoruz. Bu tablonun bir sonucu olarak 2019'un başından bu yana Ankara'da 24 işçi yaşamını yitirdi. Ocak ayında 5 mülteci işçinin Siteler'de bir mobilya fabrikasında yanarak can vermesi, yine İskitler'de adları bile belirsiz 7 göçmen işçinin kölece koşullarda çalışıp barındıkları metruk binada yanarak can vermesi gösteriyor ki, emek ucuzlaştıkça ve güvencesizleştikçe iş cinayetleri de giderek daha can alıcı bir gündemimiz olacaktır.'

GEREKLİ DENETİMLER YAPILMIYOR

Ardı arkası kesilmeyen iş kazası ve iş cinayeti haberlerine rağmen işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı belirtilen açıklamada, 'Gerekli denetimler yapılmıyor. Cinayet sonrası görülen ceza davalarında işverenlere ceza değil ödül veriliyor. Daha geçtiğimiz günlerde, Cumhuriyet tarihinin en büyük işçi katliamı olan Soma Katliamı'nın baş sorumlularından, Can Gürkan serbest bırakıldı. Can Gürkan'ın, katledilen her bir madenci için 6 gün cezaevinde kalarak serbest bırakılması, işverenlere yönelik bu cezasızlık sisteminin en güncel örneğidir. Bir işçiyi katletmenin cezasının 6 gün cezaevinde kalmak olması, çalışma koşullarında ve iş cinayetlerinde ortaya çıkan sınıfsal eşitsizliğin, hukuki süreçte de ortaya çıktığının en çarpıcı örneğidir. Bu cezasızlık, yeni iş cinayetlerinin de önünü açmak ve normalleştirmek değilse nedir? Sermayenin talep ve politikalarının harfi harfine uygulandığı, işçilerin değil işin sağlığı, işletmenin verimliliğinin ön planda tutulduğu bir emek rejiminde bu ölümlerin yaşanması bir tesadüf değildir. İş kazası ve iş cinayetlerini durdurmak için gerekli denetlemelerin yapılmadığı, yasal adımların atılmadığı, işverenlere ,'ödül' niteliğinde cezalar verildiği bir emek rejiminde iş cinayetleri bir tesadüf değildir.' ifadeleri kullanıldı. Ankara İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği Meclisinin açıklama şöyle devam etti: 'Bizler; Kozlu'da, Davutpaşa'da, Ostim'de, Soma'da, Siteler'de ve saymakla bitmeyecek kadar çok işyerinde hayatını kaybeden onbinlerce işçi için, meslek hastalığına yakalanan ya da kaza geçiren işçiler için 28 Nisan'ın Türkiye'de de 'İş Cinayetlerini Anma ve Yas günü' olarak kabul edilmesini talep ediyoruz.

'HAKKIMIZ OLANI İSTİYORUZ'

Sağlıklı ve güvenli çalışmak, ayrıcalık değil haktır. Hakkımız olanı istiyoruz, bu yüzden de:

-İş cinayetlerinin sorumlusu patronların, bürokratların ve siyasilerin yargılanması için,

-Taşeronlaştırma, özelleştirme ve piyasalaştırma politikalarına karşı,

-İş cinayetlerini önlemenin ilk koşulu olan sendikalaşma önündeki baskının kaldırılması için,

-Meslek hastalıklarını açığa çıkarmak için,

-İşyerlerinin emek örgütlerinin ağırlığı olacak şekilde bağımsız denetimi için,

-İnsanca yaşanabilecek bir ücret için, işten atmalara son verilmesi ve işsizliğin önlenmesi için,

-İşçilerin sağlıklı ve güvenli ulaşım, barınma ve beslenme hakları için,

-Çocuk işçiliğin yasaklanması için,

-Ve iş cinayetlerini azaltmak için değil, hiçbir işçinin çalışırken ölmeyeceği bir çalışma rejimi için mücadelemizi sürdüreceğiz. Bir kez daha iş cinayetlerinde yaşamını yitiren tüm işçileri saygıyla anarken: 'Ölenleri hatırlayalım, yaşamak için mücadele edelim' diyerek tüm emekçileri ve emek örgütlerini işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.'

Editör: Haber Merkezi