Türkiye'de garip şeyler oluyor...

Biz, seçim sonuçları YSK tarafından açıklanınca CHP'nin başta İstanbul olmak üzere bir kısım büyükşehirlerde kazandığı başarıları analiz etmeye giriştik...

Ancak aradan beş gün geçmesine karşın oyların sayımı devam ediyor.

***

Bu durumun nedeni, AKP'nin gideren artan bir boyut kazanan itirazları...

İtiraz etmek elbette her partinin hakkı...

Ama bu itiraz artık sıradan oy sayım itirazı olmanın ötesine geçmeye başladı.

***

Örneğin AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Moskova'ya hareketi öncesi Atatürk Havalimanı'nda yaptığı basın açıklamasında söylediği şu sözlere bakalım:

'Usulsüzlükler tabi bazı değil, neredeyse bütünü usulsüz. Böyle bir durum olduğu için bu yola başvuruluyor... Çünkü biz burada organize bazı suçların işlendiğini gördük, görüyoruz diyorlar. Bizler de siyasi parti olarak örgütlü bazı eylemlerin yapıldığını tespit etmiş durumdayız. Zaten YSK'ya giderken biz bu belgelerle, bilgilerle hatta hatta televizyon, kamera tespitleri var. Bütün bu tespitlerle beraber nerede, nasıl ne gibi yolsuzluklar yapılmış? Boş arazide, tarlalar adres olarak gösterilmek suretiyle, bundan daha delillendirilmiş bir şey olabilir mi? Bu adımı atacağız. Ortada 320 – 330 bin civarında geçersiz oy var. E bunun sayımını yapamayız diyorsanız o zaman bunun ötesinde bir şey var. yapılabilecek hukuk içerisinde bir şey var. Bizim de YSK'dan beklemek en tabii hakkımızdır. Geçmişte Yalova'da Ağrı'da bunların örnekleri var. Dünyada bırakın itirazları, Amerika'da yüzde 1 gibi bir sıkıntılı oy miktarı olsa bakıyorsunuz erken seçime gidiyor orada. Veyahut da erken demeyeyim, yeniden seçime gidiyor.'

Bu sözleri okuyanların aklına ister istemez, 'Bu işin sonu seçimlerin silbaştan edilip yenilenmesine mi gidecek?' sorusu geliyor.

Bu arada durumdan vazife çıkaranlar da eksik olmuyor...

Örneğin, Sinop İl Kültür ve Turizm müdürü Hikmet Tosun, kişisel Twitter hesabına 'Ya tüm sayım yenilenir ya da seçim yenilenir. Bunun dışında hiçbir pansuman milleti ikna edemez' şeklinde paylaşım gönderen bir kişiye, 'Zaten seçim yenilenecek. Daha devlet sahaya inmedi' diye cevap veriyor.

***

Burada ima edilen şey açık: Gizli bir el seçimlere müdahale etmiş, örgütlü olarak bazı eylemler (örneğin oy kaydırmaları, oy iptalleri vb.) yapılmış, boş arazilerde tarlalar adres gösterilmiş, ve bunlar kameralarla tespit edilmiş...

Peki, bütün bunlar yapılırken AKP'nin sandık müşahitleri ve seçmen kaydını yapan kamu kuruluşları neden itiraz etmemiş?..

Ve neden yapılan neredeyse tüm itirazların kabul edilip oylar yeniden sayıldığı halde aradaki fark hala '15-16 bin'in altına inmemiş?

***

Bu noktada, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, seçim sonuçları ile ilgili yaptığı açıklamada kullandığı 'İstanbul'da 13-14 bin farkla seçimi kazandım havasına kimsenin girmesine gerek yok' sözlerini hatırlıyoruz...

Oysa, AKP Büyükşehir Belediye Başkanı Binali Yıldırım, 31 Mart gecesi, daha sayımlar sürerken 'İstanbul'da seçim sayımları gayrıresmi sonuçları 31 bin 124 sandıkta tamamlanmış bulunuyor. Bu sonuca göre İstanbul'da seçimi kazandık.' açıklamasını yapmış...

Ve AKP İstanbul İl Başkanı Bayram Şenocak, 1 Nisan sabahı 'İstanbul'da yaklaşık 3 bin 870 oy farkıyla seçimi kazandık' diyerek çok daha erken bir zamanda 'havaya girmiş'ti!

***

Neticede olaya neresinden bakarsanız bakın, bir 'çifte standart' görüyorsunuz...

Ve bu çifte standart genellikle bir tarafın lehine işliyor...

Bu koşullarda 'seçim analizi' yapmak da insana anlamsız geliyor.

***

Oysa bunu yapmak zorundayız; çünkü mesele yalnızca seçim meselesi değil...

Türkiye, çok sıkıntılı günlerin eşiğinde...

Örneğin, NATO'nun Karadeniz'de Rusyayı sıkıştırma planı adım adım uygulamaya konuluyor...

ABD, S-400 alımı meselesini şantajla önlemeye çalışarak üretimine katıldığımız F-35'leri bize teslim etmekten vazgeçiyor...

İsrail, ABD'nin de desteğiyle Suriye ve Filistin topraklarını dilim dilim ilhak ederek Ortadoğu ateşine her gün yeni bir kürek kömür atıyor... Vs... vs...

***

Türkiye, bütün bu gelişmelerin odak noktasında yer alıyor...

Hem ekonomik gelişmeler, hem de çevremizde yaşanan uluslararası olaylar, mümkün olduğu kadar toplumu kutuplaştıran anlamsız tartışmaları bir an önce geride bırakıp, iktidarıyla muhalefetiyle bu sorunlar karşısında ulusal bir çizgide birlikte hareket etmemizi zorunlu kılıyor...

Ne yazık ki, ülkeyi yönetenler bunun farkında değilmiş gibi davranıyor.