Kültür ve sanat yaşamımızı zenginleştiren insanlar bu dünyayı bize bırakıp gittiklerinde, toprağa saklandıklarında yaşamımıza kattıklarına bir vefa duygusuyla anmayı gelenek haline getirdim köşe yazılarımda… Çünkü günlük yaşamımı da öyle biçimlendiriyorum. Bir şairin ölüm haberini aldığımda, kitabını bulup şiirlerini okuyorum. Bir sinema oyuncusu öldüğünde oynadığı bir filmi izliyorum. Tiyatro oyuncusu ise oynadığı oyunları anımsamaya çalışıyorum. Hangilerini izlemişim diye düşünüyorum. Elimdeki tiyatro kaynaklarından ilgili yazıları okuyorum.

Her 'saklanan'a özel bir yazı yazmak istesem de olmuyor… Çünkü ölüm haberleri o kadar çok geliyor ki…

Son haftalarda yitirdiğimiz sanat insanlarının bazılarını kısaca da olsa anmak istiyorum.

***

Ağustos sonunda yitirdiğimiz oyuncu ve seslendirme sanatçısı Haldun Boysan onlardan birisi. Koronaya yakalanmadı ama ölüm nedeni korona oldu. Nasıl mı?

Dizi çekimleri için gittiği Ürgüp'te atmaz oluverdi kalbi. Kalp krizine yenildi. Ama… Sonra öğrenildi ki, kalp pilinin geçen Haziran ayında değiştirilmesi gerekiyordu. O ise korona korkusuyla hastaneye gitmedi. Değişmedi kalp pili… Bir de, kendi sağlığına çok dikkat etmediğini söylüyordu arkadaşları…

Henüz 62 yaşındaydı. Ankara'da Dil ve Tarih - Coğrafya Fükeltisi'nin (DTCF) Tiyatro Bölümü mezunlarından. Oyunculuk serüveni, Ankara'nın simge sanat kuruluşlarından biri olan Ankara Sanat Tiyatrosu'nda (AST) başladı. Sonra İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda, sinema ve dizilerde oyunculuk… 1999 yılında, 11. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde 'Gemide' filmindeki Kamil rolüyle 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü'nü almıştı.

***

Sinema ve tiyatro dünyasının bir başka kaybı ise Birol Ünel oldu. 1987'de 'Yolcu' (Der Passagier) filmiyle sinemaya adım atmıştı. Beyazperdenin yanısıra tiyatro sahnelerinde de seyirci karşısına çıktı. Ancak, sanat dünyası onu asıl olarak 2004 yılında tanıdı. Fatih Akın'ın yönettiği 'Duvara Karşı' (Gegen Die Wand) filmindeki Cahit rolüyle…

Yaşama serüveni de bir sinema filmi gibiydi. Halk arasındaki yaygın adlandırmayla 'Alamancı' bir ailenin çocuğuydu. Daha doğrusu Türkiye'de doğmuştu ama ailesi Almanya'ya işçi göçünün ilk yıllarında oraya gidenlerden oldu. Henüz 7 yaşındaydı Birol Ünel. Bremen'de büyüdü. Parke döşemecisi olarak yaşam savaşına atıldıysa da sonra tiyatro ve müzik eğitimi aldı. Sinemada adından söz ettirdi. Ünlü yönetmenlerle çalıştı. Çalıştı ama ev kirasını ödeyemediği için sokaklarda bile yattı. Yönetmen Fatih Akın, onun 'özyıkım'ın simgesi olduğunu söylemişti. Jim Morrison ve Kurt Cobain gibi… Ve erken yaşta veda etti yaşama.

***

Eylül ayının yaşam ağacının dalından kopardığı bir başka sanat insanı da koreograf ve çevirmen Nasuh Barın'dı. Bektaşi muhibbi Muammer Barın'ın oğludur. 1954 Ankara doğumlu. Konservatuvarın Bale Bölümü'nü bitirdi. Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde çalışmaya başladı. Ancak mesleğinde ilerlemek istiyordu. Çalışırken bir yandan da Yüksek Bale Bölümü'nü bitirdi ve burslu olarak Almanya'da Essan Folkwang Yüksek Okulu'nda 'Dans - Kompozisyon' eğitimi aldı. Yurda döndükten sonra İstanbul ve Ankara'da birçok eserin sahnelenmesinde emeği var. Eskişehir Anadolu Üniversitesi ile Mimar Sinan Üniversitesi Bale Bölümü'nde 'Sahne Jimnastiği' ile 'Dans Tarihi ve Sahne' dersleri verdi.

Alevi kültürüyle çocukluğunda tanışan Barın, bu kültüre ilgisini bir semah araştırmacısı olarak da sürdürmüştü. Prof. Dr. Suraiya Faroqhi'nin 'Anadolu'da Bektaşilik' kitabını Almanca'dan çevirmişti.

***

Kemençe üstadı Katip Şadi'yi de anmalıyım. Görele'nin (Giresun) Derekuşçulu Köyü'nde doğup büyümüştü. 'Somut olmayan kültürel miras taşıyıcısı sanatçı' unvanına sahipti. 'Değirmen Döne Döne', 'Gizli Sevda', 'Saravu Çiçek Açtı', 'Ula Ula Niyazi' ve 'Çıksam Issız Dağlara' gibi albümleri vardı. Düşen güz yapraklarından oldu o da…

Güz, yaprak dökümü ayıdır doğada… Öyledir de bu yıl kültür sanat dünyasında da tam bir yaprak dökümü yaşandı sanki…

Yoksa hep mi öyleydi!