Bir önceki yazımızda CHP'nin esas sorununun 'köklerinden kopması' olduğunu belirtmiş ve bu kopukluğun 'taban' ile 'tavan' arasında bir çelişki yarattığını söyledikten sonra şöyle devam etmiştik:

'Bu durumda CHP'de parti yönetimi ve ona bağlı delegeler bir tür 'çıkar koalisyonu' oluşturuyor...

Bu koalisyon, tabanın hala sadakat gösterdiği 'millici' başka bir deyişle 'ulusalcı' eğilimden doğal olarak rahatsızlık duyuyor. Ve bu eğilimin temsilcilerini en kısa zamanda şu ya da bu nedenle partinin dışına atarken Kemal Derviş gibi Dünya Bankası ve IMF patentli 'memurlardan' veya Bekaroğlu gibi 'öteki mahalle' mensuplarından medet umuyor.'

***

Bu söylediğimiz olgunun en açık kanıtı CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan'ın 24 Haziran cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri sonrası yaptığı açıklamaydı...

Açıklamada, seçim sonuçlarını değerlendiren Tezcan, vardıkları sonucu şöyle özetliyordu:

'Oy aldığımız 'bizim mahalle'ye hitap eden dili terk edeceğiz; 'karşı mahalle'den oy isteyen, onlara hitap eden bir dil ve çalışma yöntemini benimseyeceğiz'.

***

Tezcan'ın açıklamasının devamı da ilginçti:

'Sadece seçim sürecine sıkıştırılmış bir kampanya yerine, seçim biter bitmez yeni seçimin hazırlıklarına başlayacağız. Bugünden itibaren 'yarın seçim varmış' gibi sahaya ineceğiz. Bu çalışma sisteminde adam adama markaj yönetimini uygulayacağız. Seçmenin ayağına gideceğiz. Bin kişiyi salona toplayarak onlara seslenen bir örgüt modeli yerine; bir çıkışıyla bin kişiyi etkileyecek kanaat önderlerini kazanan bir örgüt yaratacağız.'

Burada siyasal çalışmayı kampanyalarla sınırlamak yerine günlük yaşama yaymak konusuna elbette kimsenin itirazı olamazdı... Ama acaba şu sözü edilen 'kanaat önderleri' kimlerdi?

***

'Kanaat önderi' kavramı muğlak olmanın yanı sıra modern toplumlarda pek kullanılan bir kavram değildir...

Örneğin, dernek, sendika lideri, etkili bir işadamı ya da muhtarlar için 'kanaat önderi' tanımının kullanıldığını biz hiç duymadık...

Bu kavram bizim toplumumuzda genellikle dinsel ve etnik topluluklar üzerinde etkili olan cemaat liderleri, aşiret başkanları ve bu tür etkili insanlar için kullanılıyor.

***

Bir örnek olarak eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu'nun, görev yaptığı dönemde kurumun sosyal hayatta etkisini artırmak için başlattığı bir projeyi tanıtırken söylediği şu sözleri hatırlatabiliriz:

'Cami dışı din hizmetleri adıyla bir proje başlattık. Bu proje ile din hizmetlerinin sadece namaz kılmak ya da oruç tutmak olmadığını, dinin bütün sosyal hayatı kapsadığını vermeye çalışıyoruz. Din görevlimiz sadece camide namaz kıldıran bir memur değildir. Toplumun bütün sosyal hayatına müdahale eden kanaat önderi olmalıdır.'

Tezcan'ın 'öteki mahalle'ye hitap etme projesiyle bu sözler bir arada düşünüldüğünde CHP'nin 'kanaat önderleri' tanımıyla kimleri kastettiği biraz daha iyi anlaşılıyor.

***

Ancak Tezcan'a haksızlık etmemek için bir noktayı belirtmek gerekiyor...

Bu söylem onunla başlamış değil...

Son seçim kampanyası sırasında CHP lideri Kılıçdaroğlu, meydanlara çıkmak yerine kapalı salon konuşmaları düzenlemeyi tercih etti. Bu aktiviteler 'Muhtarlar, STK temsilcileri, işadamları ve kanaat önderleri' ile yapılan toplantılar olarak lanse edildi... 'Muhtarlar, STK temsilcileri ve işadamları'nın kimler olduğunu herkes anladı... Ama bunlardan ayrı bir kategori olarak kanaat önderlerinin kimler olduğu sorusu cevapsız kaldı.

***

Bu sorunun cevabını bulabilmek için de AKP'nin seçim faaliyetlerine bir göz atmak gerekiyor...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son seçim kampanyası öncesinde ve sırasında bir dizi toplantı ve iftar programı düzenledi... Bunlardan 5 Ekim 2017 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen bazı 'kanaat önderleriyle yapılan toplantı' Anadolu Ajansı tarafından kamuoyuna duyurulurken şu ifade kullanıldı:

'Aşiret temsilcileri, AA muhabirine toplantıya ilişkin değerlendirmede bulundular.'

(Devam edecek)