Önceki yazımızda CHP Genel Başkanı Özel’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapacağı görüşmeye ABD yanlısı tutumuyla tanınan ve halen Özel’in dışişleri danışmanı olan Namık Tan’ı “tutanak tutması” için  beraberinde götürmesini eleştirmiştik...

Buna karşılık Kılıçdaroğlu döneminde CHP’nin dış politika danışmanı olan eski Birleşik Krallık (İngiltere) Büyükelçisi Ünal Çeviköz’ün, Tan’ın eski İsrail ve ABD Büyükelçiliğine atıfta bulunarak  Özel’in ağzından “Yanımda Tel Aviv (İsrail) eski büyükelçisi var 2-1; Washington eski büyükelçisi var! 3-1. Üstelik deplasmanda.” yorumu yapmasına dikkat çekmiştik...

Bu sözler karşısında “Eski  Washington Büyükelçiliği yapmak bir kusur (ya da övünç meselesi) değildir önemli olan bu görevi yaparken ABD’nin değil Türkiye’nin çıkarlarını ön planda tutmaktır” demiş ve örnek olarak Birinci Dünya savaşı sırasında ABD basınının Türkiye’yi haksız biçimde Ermeni soykırımı yapmakla suçlaması üzerine gerçekleri ortaya koyan ve ABD’nin katliamlarla dolu sicillerini ortaya dökerek ülkesine dönen Ahmet (Alfred) Rüstem Bey’i göstermiştik.

***

Bu “Ermeni soykırımı” meselesi yalnızca Osmanlı dönemine ilişkin bir suçlama olarak kalmamış, Mustafa Kemal Paşa da işin içine katılarak Cumhuriyet döneminde de sürdürülmüş ve günümüze kadar Batılı ülkeler nezdinde görev yapan Dışişleri mensuplarımızın korkulu rüyası olmuştur...

Nitekim, son olarak eski Washington büyükelçilerimizden Faruk Loğoğlu, Gazze’de Filistinlilere karşı soykırım yapan İsrail’e karşı Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı “soykırım davası”na Türkiye’nin müdahil olarak katılma kararı alması üzerine rahatsız olmuş ve şu açıklamayı yapmıştır:

“Müdahil olma kararının çok önemli bir başka sakıncası daha vardır. Türkiye kendisi soykırım iddialarıyla karşı karşıya olan bir ülkedir. İsrail’de Türkiye’ye yönelik Ermeni soykırımı iddialarını desteklemeye hazır olan çevreler vardır. Bu iddialar bağlamındaki Filistin tutumu bile ikirciklidir. Öte yandan, başta ABD’de olmak üzere Ermeni lobileri, bu sefer Yahudi ve Rum lobileriyle işbirliği yaparak durumu Türkiye aleyhinde değerlendirmeye çalışacaklardır. Diğer bir deyişle, Güney Afrika-İsrail davasına müdahil olma kararı Ermeni iddialarına güncellik kazandırarak bu iddiaların sahiplerine bir fırsat penceresi yaratabilecektir. Evet, Türkiye UAD’nın zorunlu yargı yetkisini tanımamaktadır. Ancak bu keyfiyet Ermeni soykırım iddialarının diğer bütün ortamlarda Türkiye aleyhine istismar edilmesini de engellemeyecektir.”

***

Faruk Loğoğlu’nun “korkusu” yersizdir; çünkü Türkiye dış politikasının ürkek ve çekingen tutumu nedeniyle olan olmuştur ve halen tüm Batılı ülkelerde Ermeni iddiaları güncel tutulurken mesele “Kürt sorunu” ile ilişkilendirilerek Türkiye aleyhine kullanılmaktadır...

Dahası ABD Başkanı Biden, her yıl Ermeni lobisi tarafından düzenlenen törenler vesilesiyle yaptığı açıklamalarda olayı “soykırım” olarak adlandırmaktadır..

Ancak bizim kendisini Batı ile özdeşleştirmiş ve ABD’yi gücendirmeyi dünyanın en büyük felaketi olarak görmeye alışmış bazı dişişleri mensuplarımız “Aman kimse duymasın” havasında gerçeklere gözlerini kapamakta ve halen ABD’yi gücendirmekten korkmaktadır!

***

Bu “Ermeni soykırımı” meselesi ayrı bir konu başlığı altında ele alınması gereken ilginç bir olaydır...

1915 Ermeni ayaklanmasını yöneten ve 1918 yılında kurulan Ermenistan devletinin ilk başbakanı olan Taşnak Partisinin kurucu liderlerinden Ovannes Kaçaznuni’nin partisinin Bükreş’te yaptığı konferansına sunduğu raporda “güç dengesini yanlış hesapladıkları” ve “Savunma güdüsüyle hareket eden Osmanlı hükümetinin aldığı tehcir kararının amacına uygun olduğu” yolundaki yargısı ortadayken bu suçlamalara karşı  cesurca karşı çıkılmaması, dışişleri mensuplarımızın da bu meselede Ahmet Rüstem gibi korkusuzca mücadele etmek yerine “Aman Bakılı müttefiklerimizi gücendirmeyelim” kaygısıyla meseleyi adeta unutturmaya ve “sümenaltı” etmeye çalışmaları üzücüdür.

***

Hatırlanacağı üzere Washington Büyükelçiliği görevinden emekli olduktan sonra alışıldığı üzere CHP milletvekilliği ve dış politika danışmanlığı yapan ve aynı zamanda “Türkiye-ABD Parlamentolararası Dostluk Grubu” bünyesinde faaliyet gösteren Loğoğlu, 15 Temmuz FETÖ ayaklanmasından kısa bir süre önce FETÖ’nün Zaman gazetesinde kendisine açılan “Merhaba” başlıklı köşede yazarlık yapmıştı...

Loğoğlu o gazetede “Türkiye bugün ne yazık ki dostları tarafından bile dışlanan, sözü dinlenmeyen bir ülke konumundadır. Güvenilir olmaktan çıkmış, ne yapacağı öngörülemeyen, çevresiyle kavgalı bir ülkeye dönüşmüştür” sözleriyle “ABD’li dostlarımızı gücendiren politikalara” karşı çıkmıştı... (Bkz. Zaman gazetesi, 3 Kasım 2015)

İlginç olan nokta, Loğoğlu’nun “FETÖ ile CIA arasında bir ilişki var mıdır?” sorusuna şu cevabı vermiş olmasıydı: “165 ülkede, ülkelerin ücra köşelerinde faaliyet gösteren idareci öğretmenler aslında Amerikan vatandaşıdırlar. Bunların CIA ile ilişkisinin olmadığını düşünmek biraz saflıktır.”