Bir siyasi partinin gelişimi ya da gerilemesi ekonomik, siyasi ve ideolojik düzlemlerde ifadesini bulur...

Kimi zaman bir parti olumlu bir ortam yakalayarak bu üç düzlemde birden gelişme içine girebilir ve hızla güçlenir; kimi zaman ise ekonomik alandaki başarı siyasi ya da ideolojik alanlardaki olumsuz ortam ve başarısızlıklar tarafından gölgelenir. Bunun tersi de doğrudur...

AKP, kurulduğu dönemde üç düzlemde birden güçlenmesini sağlayacak bir ortam yakalamıştı; yirmi küsur yıl sonra tökezlemesi de üç düzlemde birden “tıkanmasıyla” oldu.

***

Hatırlayalım...

2000’li yılların başlarında neo-liberal politikaların İslami kesimdeki temsilcisi olarak iktidara gelen AKP, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde doğan siyasi hareketler içinde örgütlenen İslamcı akımlara kadar uzanan bir geleneğin içinden doğmuştu...

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında İslamcı hareket Osmanlı yarı-feodal sisteminin bir uzantısı olarak kendini göstermiş, cumhuriyet yönetiminin devleti “laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak yeniden şekillendirmesi döneminde “yer altına” inmiş, daha sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırkanın kanatları altında gelişme emareleri göstermişse de siyasi bir varlık haline gelememişti...

Bu hareket, İkinci Dünya Savaşı sonrasında CHP’nin “liberal” ve ABD yanlısı kesimleri tarafından kurulan Demokrat Parti (DP) döneminde koruma altına alınarak geliştirilmiş, ancak siyasi olarak bağımsız bir örgütlenme yaratamamıştı.

***

 DP, “irticai hareketlerin” gelişmesine tepki gösteren “genç subaylar” tarafından gerçekleştirilen 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrasında kapatıldı. Darbeyi gerçekleştirenler siyasi ve ideolojik düzlemde ifadesini bulan bir örgütlenme yaratamadıkları için hareket kısa sürede kendi içinde parçalandı ve CHP’nin etkisi altına girdi; böylece yeniden parlamenter rejime geçildi...

“27 Mayıs sonrası” dönemde DP’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi, “İslamcı örgütlenmeler” karşısında “destekleme ve kontrol etme” olarak özetlenebilecek “vesayet” politikasını devam ettirdi...

Necmettin Erbakan önderliğindeki bir kanat ise “vesayet” politikasına karşı çıkarak 1970 yılı başlarında Milli Nizam Partisini (MNP) kurdu. Ancak bu partinin ömrü kısa oldu. 12 Mart Muhtırası ile kurulan askeri rejim döneminde parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.

***

12 Mart askeri rejiminin faşist uygulamalarına karşı duyulan tepki nedeniyle 1974 yılında yapılan parlamento seçimlerinde MNP’nin devamı niteliğinde olan Milli Selamet Partisi (MSP) büyük bir başarı kazandı. Seçim sonrasında Erbakan, Bülent Ecevit’in başkanlığındaki CHP ile bir koalisyon hükümeti kurdu...

İslamcı hareket bu dönemde yazımızın başında sözünü ettiğimiz üç düzlemde de önemli gelişmeler sağladı...

İlk olarak bağımsız bir siyasi hareket kimliğiyle koalisyon ortağı olarak hükümet oldu. İkinci olarak ekonomi alanında “milli ekonomi” adı altında Anadolu tefeci-tüccar kesimini milli burjuvaziye dönüştürme amaçlı bir sanayileşme politikası geliştirdi. Üçüncü olarak da “Akıncılar” adlı bir gençlik örgütü kurarak 1970’li yılların ikinci yarısında “sosyalist” ve “milliyetçi” akımların yanı sıra gençliği ideolojik bir yapı etrafında örgütledi...

O dönemde ABD tarafından Sovyetler Birliği’ni çevrelemek amacıyla geliştirilen “Yeşil Kuşak Projesi” uyarınca bu örgütlenme başlangıçta “komünizme karşı” bir akım olarak devlet tarafından desteklendi. Ancak 1974 yılında CHP-MSP koalisyonu döneminde gerçekleştirilen Kıbrıs Harekatı ve 1979 yılında İran’da ABD’yi hedef alan “İslam Devrimi” sonrasında bu akımın içinde ABD karşıtı eğilimler doğunca “devlet katında” MSP’ye karşı bazı kuşkular oluştu.

***

12 Eylül döneminde tüm siyasi örgütlenmeler dağıtıldığında MSP’nin siyasi yaşamı da son buldu; buna karşın bu partinin iktidar ortağı olduğu dönemde yarattığı ekonomik ve ideolojik güç odakları toplum içinde güçlenerek varlığını sürdürdü...

1983 yılında yeniden “çok partili” rejime dönüldüğünde neo-liberal ANAP İslamcı akımları kendi içinde toparlamaya çalıştı, ancak MSP geleneğini sürdüren Refah Partisi (RP) oldu. ANAP’ın çözülmeye başladığı dönemde Necmettin Erbakan başkanlığında 1987 seçimlerine giren RP genel seçimlerde yüzde 7,6 oy aldı. Yüzde on barajı nedeniyle parlamentoya giremese de yerel seçimlerde oy oranını yüzde 9.8’e yükselterek Sivas, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Van ve Konya illerinde belediye başkanlıklarını kazandı. 1995 seçimlerinde ise yüzde 21, 38 oranında oy alarak “Birinci Parti” haline geldi ve Doğru Yol Partisi (DYP) ile bir koalisyon hükümeti kurdu...

28 Şubat döneminde Yargıtay Başsavcısı, RP hakkında “Laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri” dolayısıyla dava açtı. Dava sonucunda Refah Partisi 16 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Bu kapatılma olayının öncekilerden farkı, İslamcı hareket içindeki “neo-liberal” akımları daha da güçlendirecek olmasıydı. Öyle ki, bu akımların en büyüğü AKP adıyla merkez sağı da etkisi altına alarak ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin “eş başkanlığı”na soyunacak ve yirmi yılı aşkın bir süre boyunca Türkiye’yi rakipsiz biçimde yönetecekti.

(Devam edecek)