Nâzım Hikmet’in “Ne güzel şey hatırlamak seni” dizesi boşuna değil! Ülkü Tamer’in üç anı kitabından ilki ‘’Yaşamak Hatırlamaktır’’, diğerleri ise ‘’Alleben Anıları’’ ve ‘‘Bir Gün Ben Tiyatrodayken’’ adlarını taşıyor. Ülkü Tamer, coşkulu bir şair, çevirmen, editör, tiyatro oyuncusuydu. Anıları da kitap adlarının belirlediği çerçevede yaşamından çok ilginç kesitleri yansıtıyor. Aynı kuşaktan yazar, eleştirmen Doğan Hızlan’ın kitabının adı ise ''Hatırlamak''.

O da 2017’de ilk kez verilen Attilâ İlhan Ödülleri’nden yola çıkarak, katıldığı onlarca sanat edebiyat olayını anlatıyor. Son olarak da kitapta Orhan Veli’nin dergi kapattıran şiirinin öyküsünü aktarıyor.

Evet, insan hatırladığı sürece yaşar. Ya da Ülkü Tamer’in dediği gibi de “yaşamak hatırlamaktır!”. Belki de bu nedenle Uğur Kökden kitabına ‘‘Unutmayı Bir Öğrenebilsem’’ adını vermiş. Yine belki de bu nedenle Tarık Dursun Kakınç; anılarını unutmadan yazıya dökmek istemiş ki, önce Varlık Dergisi’nde “Ben Unutmadan” diye yazmaya başlamış. Sonra da aynı adla kitaplaştırmış. Bunun yararı ise geçmişin geleceğe tuttuğu ışıkta ve bundan yararlanacak olan herkese…

Geçmişin geleceğe tuttuğu ışık deyince, Doğan Hasol da akla geliyor. Çünkü o da kitabına ‘‘Geleceğin Geçmişini Yemişler’’ adını vererek geçen yılların gelişimini anlatıyor, birikimini gözler önüne seriyor. “Bu kitapta herkes kendi yaşamından bir şeyler bulabilir” diyor…

Şair Muzaffer Tayyip Uslu’nun “Rüştü’den Gelen Mektup” adlı şiirinin son kıtasında buluruz yukarıdaki paragrafın inceliğini:  “Nasıl unuturum güzeldi yaşamak /Fakat hakkı varmış Oktay'ın /Hatıralar da dal istiyor/Kuşlar gibi konacak’’…

(*)Şiirde geçen Oktay; Oktay Rıfat’tır.

Sabite Tur Gülerman, “Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar” adlı bir şarkı okurdu. Ve şöyle biterdi o şarkı: “Dolanıp kalayım bir an boynunuza hatıralar /Yeriniz ne yurdunuz ne, benden böyle korkunuz ne?/Duyuyorum sesinizi bazen derin bir kuyudan /Ah bu ömür tükenecek yolunuza hatıralar.”

Bir dörtlüğünde Özdemir Asaf: ‘‘Dün sabaha karşı kendimle konuştum./Ben hep kendime çıkan bir yokuştum./Yokuşun başında bir düşman vardı./Onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum’’der.

Lise çağlarımda arkadaşlarla bir araya geldiğimizde bir oyun oynardık. Sarkastik bir yaklaşımla aşkı alaya almaktı niyetimiz. Elimizde Behçet Necatigil’in şiir kitabı, rastgele birer sayfa numarası söylerdik. Sayfa 83; ‘‘ARADA’’ şiiri denk geldi bir kez bana. Bıraktım Pazar makalemi bir kenara o anı hatırladım ve şiiri sizlerle paylaşmak istedim. Ne de olsa her şey artık hep ARADA.‘‘Her şey araya giriyor, aradan çıkıyor/Arada çocuklar doğuyor, büyüyor, yürüyor/Arada evler, evlenmeler, ölümler duruyor/Arada yaz kış bahar, dünya dönüyor.’’

Evet, insan koca bir ömür hatıralarla yaşıyor, hatıralarla tükene tükene… Çocukluk, gençlik, okul, askerlik, iş, meslek, sanat, gezi; hepsi birer meşgale. Onlar da olmasa nasıl yaşar insan diye sormaktan alamam kendimi doğrusu. Hiç unutmuyorum, Şevket Rado radyo sohbetlerinden birinde şöyle demişti: “Bizde anne babalar çocuklarına kendilerini anlatmaktan korkuyorlar”.

Bizim kuşak böyle koşullarda ve 2.Dünya Savaşı yıllarında yetişti. Bugün öyle mi? Anneler babalar çocuklarıyla arkadaş gibiler. Bizim babalarımızı mazur görmemiz gerekiyor. Onların çocuklarına kendilerini anlatamamanın kusuru da ebeveynlerinin eksiğidir diye düşünüyorum.