Önceki yazımızda Rusya’da katliam yapan teröristlerin katliamdan iki gün önce İstanbul’a yaptıkları gezinin “masumane” turistik bir gezi olmadığını, IŞİD’in patronları olan ve Türkiye’nin Rusya ile olan iyi ilişkilerinden rahatsızlık duyan ABD’li “dostlarımızın” olaya bir “İstanbul bağlantısı” eklemenin yararlı olacağını düşünmüş olabileceklerini söylemiş...

Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmeye yönelik bu tür yöntemlerin daha önce Suriye savaşı sırasında Rus uçağının düşürülmesi ve 2016 yılında Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde yaptığı bir konuşma sırasında FETÖ mensubu polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürülmesi olayları sonrasında da uygulandığını hatırlatmıştık...

Son olarak da Anadolu Ajansı yazarı Gazeteci Mehmet Kancı’nın ajans tarafından yayımlanan “Moskova saldırısının failleri nerede aranmalı” başlıklı yazısına dikkat çekmiştik. Kancı yazısında sözünü ettiğimiz tehlikenin varlığına işaret ederek şunları yazmıştı: Saldırıyı DEAŞ (IŞİD)’ın üstlenmesiyle beraber fevri bir şekilde eyleme geçmesi beklenen Rusya, misilleme sahası olarak İdlib’i tercih etseydi ne olurdu? Muhtemelen ilk 48 saat sonunda şiddetli bir Rus bombardımanına maruz kalan on binlerce sivil Türkiye sınırına hücum edecek, Türkiye-Rusya ilişkileri potansiyel bir krize gebe kalacaktı.”

***

Kancı, yazısının devamında meselenin neden Ukrayna-Rusya savaşı ile sınırlı kalmaması gerektiğini vurgularken şu saptamaları yapmaktadır:

“Eylemi düzenlediği iddia edilen DEAŞ (IŞİD) ya da DEAŞ-Horasan (IŞİD- Horasan) örgütü üzerinde de durmakta fayda var. Öncelikle tam yok oldu denildiği anda DEAŞ'ın yeniden piyasaya sürülmesi, Moskova saldırısından 3 gün sonra Fransa’nın DEAŞ tehdidi gerekçesiyle terör alarmı düzeyini yükseltmesi, dahası ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio’nun, ‘DEAŞ çok yakında ABD’de büyük bir saldırı gerçekleştirecek, örgüt Biden yönetimi sırasında daha da güçlendi’ ifadeleriyle ortaya çıkması manidar gelişmelerdir. DEAŞ, 2016 yılını 2017’ye bağlayan yılbaşı gecesinden itibaren Türkiye, İran ve Rusya’yı doğrudan hedef alan, ABD ordusunun Afganistan’dan çekilmesinin ardından Çin'in çıkarlarına saldıran bir terör örgütü olarak kendini gösterdi. Son 7 yıldaki hareket tarzına bakıldığında DEAŞ'ın ABD ile ekonomik ya da bölgesel hegemonya mücadelesine girmiş ülkeleri hedef aldığı görülmektedir.”

Bu saptamaların devletin resmi ajansında görev yapan bir yazar tarafından yazılması ilginçtir.

***

Rusya’nın önde gelen siyaset bilimcilerinden Aleksandr Dugin de Aydınlık gazetesine yaptığı değerlendirmede saldırıda Ukrayna, ABD ve İngiliz istihsarat örgütlerinin muhtemel “katkısına” dikkat çekmiş ve şu ifadeleri kullanmıştır:

“Ya Ukrayna özel servisi, ama daha büyük bir ihtimalle İngiliz veya Amerikan. O zaman her şey anlaşılır oluyor. Hatırlatayım ki radikal İslam, Amerika'nın Soğuk Savaş’tan beri kullandığı araç. Radikal İslam sayesinde Batı İslam dünyasındaki Sovyet yanlısı sol hareketlerle mücadele etti. Tabi bir süre sonra bu cin lambasından çıkıp Batı'nın kendisine de vurdu. Ancak iletişimler saklandı, DEAŞ’ın farklı ülkelerdeki faaliyeti de bunu gösteriyor. Mesela Erdoğan Türkiye'sine saldırıyorlar, çünkü Batıdan bağımsız bir egemen siyaset yürütüyor.”...

Bu yazıda dikkat çeken nokta Rusya’daki “Avrasyacı” akımın önde gelen temsilcilerinden biri olan Dugin’in Türkiye’deki yönetimin son dönemde ABD ile yakınlaşmayı amaçlayan adımlarına karşın bu sözleri söylemiş olmasıdır. Dugin, yazısının devamında“Türkiye, terör örgütü DEAŞ’ı da darbeye kalkışan FETÖ gibi Batılı terör örgütlerini de iyi biliyor” demiş ve şöyle devam etmiştir: “Sizler de bunu yaşadığınız için bizim hissettiklerimizi hissediyorsunuzdur. Umarım müttefikliğimizi yani onurlu insanların arasındaki müttefikliğimizi koruyup güçlendireceğiz. Çünkü Batı yıkılan hegemonyasını korumak için DEAŞ veya Ukraynalı teröristleri her türlü yolla kullanıyor.”

***

Halk TV yazarı Mustafa Kemal Erdemol da "IŞİD neden Rusya’yı hedef aldı?" başlıklı köşe yazısında IŞİD’in Rusya düşmanlığının Suriye savaşı ile ilişkisine dikkat çekerek şu saptamaları yapmıştır:

“IŞİD-H’nin Rusya’ya yönelmesinin başlangıcı Putin’in iç savaşta, IŞİD başta olmak üzere İslamcı gruplara karşı savaşan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı desteklemek için 2015’de asker yolladığı günlere gidiyor. O zamandan bu yana IŞİD-H, Rusya'nın çıkarları için bir tehdit olmayı sürdürdü. Afganistan’ın başkenti Kabil’deki Rus Büyükelçiliği’ne de 2022’de intihar saldırısı düzenlemişti. Rusya güvenlik servisi FSB de, 7 Mart'ta Moskova yakınlarındaki Kaluga bölgesinde bir sinagoga grup tarafından düzenlenen silahlı saldırıyı önlediğini açıklamıştı.”

Kısacası, Rusya’daki “acımasız” katliam, birkaç “gözü dönmüş fanatik”in işi olmaktan çok Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran ile ilişkilerini bozmayı amaçlayan istihbarat örgütlerinin işi gibi görünmektedir. Ancak bu operasyon başarılı ve inandırıcı olamamıştır. Hedef alınan ülkelerin yaptıkları resmi açıklamalar da bu gerçeği göstermektedir.