Önceki yazımızda Rusya’da yaşanan katliamın yaklaşık on bin dolar alabilmek için dört “İslamcı” teröristin yaptığı bir eylem olma ihtimalini irdeledikten sonra “Son olayın ABD, Batı Avrupa (NATO), Ukrayna ve İsrail cephesi ile Ortadoğu’da son dönemde etkinlik kazanan Çin’in de dahil olduğu Rusya, Suriye ve İran cepheleri arasındaki mücadeleden bağımsız olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor” demiş...

Ve şöyle devam etmiştik: Bu saldırıda katliamı yapanların mensubu olduğu IŞİD’in ABD tarafından kurulan El Kaide’nin ad ve kılık değiştirmiş hali olduğu, bu örgütün ABD derin devleti tarafından kurulduğu (Trump’ın da ‘IŞİD’i Obama ile Clinton kurdu’ sözlerini hatırlayalım) düşünüldüğünde ilişkiler daha da dikkat çekici bir hal alıyor”...

Son olarak da şu hatırlatmayı yapmıştık: “El Kaide’nin New York’ta ikiz kuleleri havaya uçurması, IŞİD’in ise ABD’nin hedefinde yer alan bir örgüt olması bu ilişkilerle çelişiyor gibi görünebilir; ancak ikiz kuleler eyleminin ABD’nin Afganistan’ı işgali için bahane olarak kullanıldığı, IŞİD’in varlığının da Suriye’nin işgali için gerekçe olarak gösterildiği düşünüldüğünde bu ilişkilerin ‘çelişkili’ doğası daha iyi anlaşılabilir.”

***

Meselenin Türkiye’yi de ilgilendiren yönünü ele alırsak...

Dört teröristin genelde Rusya’da ikamet eden Tacikler olduğu, bunların Afganistan üzerinden Ortadoğu’da faaliyet gösteren IŞİD (Horasan) adlı grupla bağlantıları bulunduğu ve eylemden kısa süre önce bunlardan ikisinin İstanbul’u “ziyaret ettikleri”ortaya çıkmış bulunuyor.

***

Hatırlanacağı üzere 1 Ocak 2017’de İstanbul’daki Reina adlı gece kulübünde yılbaşı kutlaması yapan insanların üzerine Orta Asya kökenli “İslamcı” bir terörist tarafından ateş açılmıştı. O saldırı sonucunda 39 kişi ölmüş, 70 kişi yaralanmıştı. Saldırı, IŞİD tarafından üstlenilmişti...

Bu yılın Şubat ayı başlarında İstanbul’da Santa Maria kilisesine yine IŞİD (Horasan) adlı örgütün militanları tarafından silahlı bir saldırı gerçekleştirilmiş, saldırı sonucunda Hristiyan bir vatandaşımız yaşamını yitirmişti...

Bu olayla ilgili soruşturma sırasında örgütün saldırılarını genişleterek devam ettirmeyi planladığı Afganistan kökenli iki IŞİD militanının İstanbul’da Surp Pırgıç Kilisesi ve Neve Şalom ve Aşkenazi Sinagoglarına saldırı hazırlıkları yaptığı saldırıların silah ve mühimmatın gelmesinin gecikmesi nedeniyle ertelendiği itirafçı olan bir örgüt militanının açıklamalarından öğrenilmişti.

***

Kısacası, Rusya’da katliam yapan teröristlerin İstanbul’a “masumane” turistik bir gezi yapmadıkları, IŞİD’in patronları olan ve Türkiye’nin Rusya ile olan iyi ilişkilerinden rahatsızlık duyan ABD’li “dostlarımızın” olaya bir “İstanbul bağlantısı” eklemenin yararlı olacağını düşündükleri şeklindeki analizleri “temelsiz komplo teorileri” olarak bir kenara atmak pek mümkün görünmüyor...

Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmek için hazırlanan bu tür bir plan daha önce Suriye savaşı sırasında Rus uçağının düşürülmesi sırasında da uygulanmış, daha sonra bu olaya katılan pilotların “FETÖ iltisaklı” oldukları ortaya çıkmıştı...

Benzeri bir olay da Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un Rusya ile ilgili bir fotoğraf sergisinin açılışına katılmak üzere 19 Aralık 2016 tarihinde Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'ne geldiğinde yaşanmıştı. Büyükelçiyi konuşması sırasında öldüren Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş, olaydan sonra Rusya’yı hedef alan “İslamcı” sloganlar atarak Türkiye-Rusya ilişkilerini bozmaya çalışmıştı.

***

Bu tabloya Türkiye’nin özellikle Arap Baharı ve Suriye savaşı sırasında izlediği yanlış politikalar nedeniyle Türkiye’ye adeta davet edilen göçmenlerin sayısının milyonlara ulaşmasını, Afganistan’da ABD’nin yenilgiye uğramasının ardından Taliban’a karşı ABD tarafından kurulmuş ordunun kalıntılarının kafileler halinde akın akın Türkiye’ye akmasını, bu göçmenler arasında bol miktarda ABD hesabına çalışan terörist ve üç kuruş para için her şeyi yapabilecek paralı asker bulunmasını da eklersek, olayın Türkiye’yi yakından ilgilendirdiğini görebiliriz...

Bu tehlikeye, gazeteci Mehmet Kancı'nın Anadolu Ajansı tarafından yayımlanan “Moskova saldırısının failleri nerede aranmalı?” başlıklı yazısında şu sözlerle değiniliyor:

“Konunun Moskova yönetimini tahrik etme boyutunu irdeleyecek olursak, şöyle bir varsayımda bulunmak herhalde yanlış olmayacaktır; Saldırıyı DEAŞ (IŞİD)’ın üstlenmesiyle beraber fevri bir şekilde eyleme geçmesi beklenen Rusya, misilleme sahası olarak İdlib’i tercih etseydi ne olurdu? Muhtemelen ilk 48 saat sonunda şiddetli bir Rus bombardımanına maruz kalan on binlerce sivil Türkiye sınırına hücum edecek, Türkiye-Rusya ilişkileri potansiyel bir krize gebe kalacaktı. O esnada uluslararası toplumun ilgisi İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü katliamlardan, Türkiye-Suriye sınırındaki göçe kayacaktı. Bir sonraki aşamada ise Suriye’deki ABD askerlerinin çekilmesinden yana bir başkanın göreve gelmeye hazırlandığı ABD’de, Brett McGurk gibi terör örgütü PKK/PYD/YPG’yi partner olarak gören ABD istihbarat bürokratları, İdlib’deki gelişmeleri Irak ve Suriye’deki ABD askerlerinin çekilmemesi için bir argüman olarak dolaşıma sokacaklardı.”

(Devam edecek)