Ankara Barosu Kent ve Çevre Kurulu 'Halk Sağlığı Ve Güvenliği Açısından Güncel Sorunlar ve Çözümler' konulu bir konferans gerçekleştirdi. Konferansın açılışında konuşma yapan Ankara Barosu Başkanı Av. Erinç Sağkan, en temel insan haklarının başında yaşam hakkının olduğunu belirterek, 'Bülent Şık yaptığı bilimsel araştırma ile ciddi bir kimyasal kirliliği ortaya çıkarmış ancak bunun sonucu olarak da kendisi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Oysa kanser gibi ölümlere en çok yol açan hastalıklara karşı ülke olarak nasıl önlemler alıp almadığımız konusunu konuşmamız gerekir.' diye konuştu.

'ERGENE HAVZASINDA KANSER VAKALARI'

Şık, Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi'nde 2009-2016 yılları arasında görev aldığını ve teknik müdürlüğünü yaptığını belirterek, Ergene Havzasındaki iller ile Antalya'yı kapsayan bir proje çalışması yaptıklarını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: 'Ergene Havzası ve Kocaeli yıllardır kanser vakasının sık görülmesinden dolayı tartışma konusu olan bölgeler. Proje, Ergene Havzasında ve Kocaeli'nde kanser görülme sıklığı ile Antalya'yı kıyaslayan bir proje. Antalya ile kıyaslanıyor çünkü, Antalya turizm ve tarım kenti ve orada endüstri yok, dolayısıyla endüstriden dolayı ortaya çıkan bir atık da yok. Kanser vakalarının sık görüldüğü ilin özellikleri alınarak endüstrinin az görüldüğü alanla kıyaslanması en doğru olanıydı. Bu şekilde durum tespiti yapmak makul bir akademik yöntem. Proje ile kanser vakalarının sık görüldüğü yerler Sağlık Bakanlığı'nın tuttuğu kayıtlardan tespit edildi. Orada yaşayan insanlardan kan ve idrar örnekleri alındı. Bu örneklerde bir takım kanser yapıcı maddelerin varlığı araştırıldı. Ağır metaller gibi. Daha sonra yerleşim yerlerindeki toprak, yer altı, yerüstü suları, hava ve orada yetişen birtakım bitkilerde kanserojen var mı yok mu ona bakıldı. Çalışmalardan elde ettiğim bazı bulgular vardı ve onları paylaştım. Çocuklarla ilgili kısımlara önem verdim. Çünkü çocukların hormonal sistemlerine zarar veren kimyasal maddelerin çok büyük çoğunluğunun araştırıldığı bir projeydi bu. Tarım ürünlerindeki pestisitlerin etkisi de bu projeyle araştırıldı. Ben projenin varlığından ve önlem alınması için kamuoyunu haberdar etmek istedim.'

'PESTİSİTLER VE KANSER'

Projede, tarımda kullanılan kimyasallar olan pestisitlerle ilgili çalışmalar yapıldığını da anlatan Şık şunları söyledi: 'Pestisitler tarımsal faaliyetlerde çiftçilerin kullandığı kimyasallar. Bu kimyasalların belli bir oranda olması gerek. Aksi takdirde pestisitlerin kansere neden olduğunu söylemek mümkün. Analizini yaptığımız bazı gıda örneklerinde mevzuatın izin verdiği sınır değerlerin üzerinde pestisit tespit edildi. Bazı gıda maddelerinde birden fazla pestisit kalıntısı olduğunu tespit ettik. Bunlarda işin içine katıldığında neredeyse her 4 örnekten biri yasal mevzuata aykırı. Bu ciddi bir sorun ve çalışmanın en tipik bulgularından bir tanesi. Çalışma kimyasal ürünler havaya, suya, toprağa karışıyor mu sorularına yanıt aradı. Böylelikle bu durumun hem mevzuata aykırı olduğunu hem de sağlık açısında çok zararlı olduğunu söyleyebilirim.'

'ASIL PROBLEM SULARDA'

Şık, asıl problemin sularda olduğunu düşündüğünü ifade ederek projede rastlanan bulgulara ilişkin olarak sözlerini şöyle sürdürdü: 'Suyun şöyle bir karakteristik özelliği var. Su akışkandır. Sudaki kimyasalların ne düzeyde olduğunu tespiti coğrafi bölgedeki ekolojik kirlenmeye ilişkin çok fikir verir. Bu veriler bizi halk sağlığı için tehdit olup olmadığını ve kamu olarak bizim ne yapacağımıza ilişkin bir fikir verir. Eğer çözüm bulunacaksa bu tip bilgilere ihtiyaç duyulacaktır. Çalışmada 25 tane element çalışıldı. Araştırma sonucunda şunu söyleyebilirim: Antalya iline kıyasla araştırılan ağır metaller Ergene Havzası'ndaki illerde daha fazla gözüküyor. Ağır metaller doğada nadiren bulunur, genelde endüstriyel faaliyetler, madencilik faaliyetleri gibi durumlarda ağır metaller suya, toprağa bulaşır. Kritik bulaşma kaynağı ise atıklardır. Antalya ile kıyaslamada kritik nokta şu: Jeolojik kaynaklardan gelen bir ağır metal yükünü tespit etmek. Ergene Havzası'ndaki kirlilik çok baskın, bu rahatlıkla söylenebilir. Mevzuat ise bu suyun içme suyu olarak kullanılmamasını söylüyor. Antalya'ya oranla Ergene Havzası'ndaki sularda arsenik tespiti 15 kat daha fazladır. Bunu herhangi bir jeolojik düzenle açıklamayız. Yani sular içme suyuna elverişli sular değiller. Bu akademik çalışmalarda aslında ciddi bir tartışma konusu. Bebek ve çocuk sağlığı bağlamında konuşacak olursak özellikle çocukların hormonal sistemi bu tip toksinlere çok duyarlı olduğundan yapılacak en akıllıca şeylerden bir tanesi gıdalara, sulara hormonal sistemi bozan toksin kimyasalların bulaşımını ve kalıntısını olabildiğince minimize etmek gerekiyor.'

ALÜMİNYUMA DİKKAT!

Şık, yapılan araştırmada alüminyumun içme suyundaki miktarına da dikkat çekerek aliminyum oranının suda kritik miktarda olduğunu belirtti. Şık, şunları anlattı: 'Alüminyum doğada yaygın bulunur ama içme suyundaki miktarı kritik önemdedir. Dünya Sağlık Örgütü alüminyumun sulardaki değerine mutlak bir sınırlama getirilmesi gerektiğini söyler. Uzun süre bu tür kimyasallara maruz kalınması ile bir takım sağlık sorunlarının ortaya çıkması kaçınılmaz. Türkiye genelinde sulara bulaşması muhtemel 249 tane kimyasal madde var ve mevcut analitik donanım 249 kimyasaldan sadece 3'te 1'ini tespit etme yeterliliğine sahip. Geriye kalan 3'te 2'si sulara bulaşıyor mu bulaşmıyor mu, kirlilik ne düzeyde bilgisi bizde yok demek bu. Kamuya yansımayan bir tartışma var o da sulardaki kimyasal kirlenme. Sulardaki kimyasal kirlenme konusunda çok az bilgimiz var. Yetkililerin bu konuyla ilgili önlemleri alması gerek. Gıda güvenliği konusu çocuk sağlığı açısından da çok kıymetli. Nesillerin sağlığını etkileyecek durumda çünkü. Bir diğer yandan da bu verileri önümüze koyup ne yapacağımız konusunda önlemler almalıyız.'

Editör: Haber Merkezi