Türkiye’de toplumun ve medyanın dikkati genellikle iç politika üzerinde yoğunlaşıyor...

Böyle olunca da ülkenin jeostratejik konumunun önemi ve dış politikadaki gelişmelerin iç politika üzerindeki etkisi dikkatlerden kaçıyor...

Tıpkı şu günlerde olduğu gibi!

***

Geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Çin Halk Cumhuriyeti’ne bir gezi yaptı...

Gezi sırasında yapılan açıklamalar Türkiye’nin geleceği açısından büyük önem taşıyordu...

Ne var ki iç politikada en suya sabuna dokunmayan konularda bile günlerce yorum yapanlar bu konu üzerinde hiç durmadı.

***

Gezi ile ilgili gelişmelerin en önemli noktası Fidan’ın Türkiye'nin BRICS'e katılmak istediğini ve bu organizasyonun AB'ye karşı iyi bir alternatif olabileceğini söylemiş olmasıydı...

Fidan’ın, Kuşak ve Yol Girişimi konusunda yaptığı şu açıklama da dikkat çekiciydi:

“Bu dönemde Kuşak ve Yol Girişimi ile Hazar Geçişli Doğu-Batı Orta Koridor girişimimiz daha da büyük önem kazanmıştır. Kuşak ve Yol Girişimi ile Orta Koridor’un uyumlaştırılması, diğer bazı ulaştırma koridorlarıyla entegrasyonu için örneğin Irak’taki Kalkınma Yolu gibi somut adımlar atmayı hedefliyoruz.”

***

Burada kısa bir hatırlatma yapalım...

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika tarafından oluşturulan BRICS çok kutuplu dünyanın yaratılmasının önemli bir araç olarak görülüyor...

Grup, dünya nüfusunun yüzde 42'sinden fazlasını, dünya topraklarının yüzde 30'unu, gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 23'ünü ve küresel ticaretin yüzde 18'ini temsil ediyor...

Ve ABD doları para biriminin küresel ticaret işlemleri ve alışverişlerinde küresel ekonomi sahnesindeki hakimiyetini etkisiz hale getirmeye çalışıyor.

***

Açıklama Çin’de yapıldı ama Rusya’yı da yakından ilgilendiriyor...

Önümüzdeki ay BRICS’in başkanlığını yürüten Rusya’da bir toplantı yapılacak. Toplantıya Türkiye’nin de katılması bekleniyor...

Türkiye’nin BRICS’e katılımı gerçekleştiği takdirde, bu olay Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceğini de olumlu yönde etkileyecek.

***

Gezi sırasında yapılan bir başka önemli açıklama da Çin’in Sincan Uygur bölgesinde cereyan eden olaylarla ilgiliydi...

Bilindiği gibi ABD’de üslenen İslamcı/ayrılıkçı bir grup Çin’in Müslüman bölge halkına karşı “soykırım” yaptığını iddia ederek ülkede istikrarsızlık yaratmaya çalışıyor. Türkiye’de de uzantıları olan bu grup Türkiye’nin Çin ile ilişkilerini bozmak amacıyla kültürel etkinlikleri sabote etmekten Çin Büyükelçiliği önünde provokatif eylemler yapmaya kadar bir çok eyleme başvuruyor...

En önemlisi bu faaliyetler CHP’nin de aralarında yer aldığı muhalefet partileri tarafından destekleniyor. Öyle ki geçtiğimiz günlerde Saadet Partisi’nin Çin’in Uygur bölgesindeki uygulamalarının “soykırım” olarak tanınması yönündeki önergesine CHP, İYİ Parti ve DEM Parti de destek vermiş, neyse ki önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedilmişti. Fidan, Çin gezisi sırasında bölgeyi de ziyaret ederek Türkiye’nin Çin’in toprak bütünlüğüne verdiği desteği bir kere daha göstermiş oldu.

***

Kısaca aktardığımız bu gelişmelerin, Türkiye’nin Astana sürecini başlatarak izlediği denge politikasından vazgeçtiğini düşündüren gelişmelerin ardından gelmesi dikkat çekicidir...

Hatırlanacağı üzere Astana Sürecinin fiilen askıya alınmasının ardından Türkiye İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması konusundaki çekincelerini kaldırmış, bu arada ABD’nin Ortadoğu’da kendisine yakın Arap ülkeleri ile İsrail’i yakınlaştırmayı amaçlayan İbrahimi İttifak girişimine destek vermeye başlamıştı...

Bu gelişmeler Türkiye’nin “denge politikası”nı terk ettiği, ABD’nin Çin ve Rusya’yı tecrite yönelik politikalarına destek vermeye başladığı yorumlarına yol açmıştı.

***

Şimdi şu soru gündeme geliyor: Gazze katliamının ardından Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin gerilmesi ve Fidan’ın Çin gezisinde verdiği  mesajlar, Türkiye’nin ABD’ye yaklaşma politikasını tekrar gözden geçireceğinin ve Rusya/Çin ile birlikte yürüteceği bir “denge” politikasına yöneleceğinin  işaretleri olarak yorumlanabilir mi?..

Bu sorunun cevabını önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler daha net olarak gösterecek...

Gelişmelerin bu yönde devam etmesi ise yalnızca ABD ile Batılı müttefiklerini değil, onların Türkiye’deki yandaşlarını da rahatsız edecek.