Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında kamplara ayrılan dünyada ABD safında yer alması NATO üyeliğini de beraberinde getirmişti...

'Soğuk savaş' süresince bu tercih hiç tartışılmadı...

Soğuk savaşın ardından gelen 'ABD'nin küresel egemenliği' döneminde de durum değişmedi...

Ancak, Suriye savaşı sırasında ABD'nin gücünün sınırlarının ve Türkiye ile ilgili planlarının açığa çıkması bu durumu değiştirdi...

Rus uçağının düşürülmesinin ardından NATO, Türkiye'yi Rusya karşısında yalnız bıraktı...

Üstüne üstlük bir de PKK/PYD'yi 'kara gücü' ilan etti.

***

Trump'ın başkanlık koltuğuna oturmasından sonra işler biraz daha karıştı...

Trump, Avrupa'nın güvenliğini yıllarca ABD'nin sağladığını, bu arada NATO'nun masraflarını da kendilerinin ödediğini, artık bu durumun değişmesi gerektiğini öne sürdü...

Bu talep ABD ile NATO'nun 'Batılı müttefikleri'nin arasını açtı.

***

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, zirve öncesinde İngiliz gazetesi The Guardian için kaleme aldığı makalede, son dönemde Avrupa ve ABD arasında ilişkilerin gerildiğine dikkat çekerek ABD'nin diğer müttefikleriyle ticaret, iklim değişimi ve İran nükleer anlaşması gibi önemli konularda görüş ayrılığı bulunduğunu belirtti...

Makale, 'Siyasi boyutta, NATO'yu bir arada tutan bağlar zorlanıyor' ifadesi ile sona erdi...

Böylece AB ile yaşanan ekonomik ve siyasal çelişkilerin artık askeri alanı da etkisi altına aldığı en yetkili ağızdan itiraf edilmiş oldu.

***

Trump, eleştirilerini NATO'yapılan katkı payı üzerinden yöneltiyor ve NATO üyelerinin milli gelirlerinin yüzde 2'sini NATO'ya vermeleri gerektiğini öne sürüyor...

Başta Almanya olmak üzere bazı NATO üyeleri ise meselenin basit bir biçimde NATO'ya para aktarmakla sınırlanamayacağını önemli olanın NATO'nun faaliyetlerine katkı sağlamak olduğunu savunuyor...

Örneğin Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, 'NATO'ya hiçbir öneri sunmadan gayrisafi yurtiçi hasılanızın yüzde 2'sini vermek kolay, ama burada mesele savunma bütçesine ne kadar para harcadığınız değil, NATO'nun ihtiyaçlarına ne derece karşılık verdiğinizdir. NATO sadece nakit para değil aynı zamanda yeterlilik ve katkı sunmaktır' diyor ve Almanya'nın Afganistan ve Doğu Avrupa'da ABD'den sonra en çok Alman askeri bulunduran ülke olduğunu hatırlatıyor.

***

Türkiye ile NATO arasındaki gerilim de giderek artıyor...

Ancak Türkiye'nin sorunu katkı payı olmaktan çok güvenlik...

Türkiye ve NATO'nun önceliklerinin Suriye savaşı sırasında farklılaştığı biliniyor... Bu farklılık nedeniyle Türkiye'nin talep ettiği füze savunma sisteminin verilmesinin önüne engeller çıkarıldığı için Rusya'dan S-400 füzeleri alımına karar verilmesi eleştirilerin ana konusunu oluşturuyor.

***

Son NATO zirvesi için geldiği Brüksel'de gazetecilerin bu konudaki sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, şunları söylemişti:

' Bu ihtiyacımızı müttefiklerimizden karşılayamadığımız için Rusya'dan almak durumunda kaldığımızı, en iyi teklifi de Rusya'nın verdiğini, sonuçta da Türkiye'nin bağımsız ve özgür bir ülke olduğunu, kendi kararını kendisinin verebileceğini söyledik, bunu sürekli vurguluyoruz... Neticede biz zaten artık S-400'ü aldık. Bunun sorgulanmasına da gerek yok. Bu anlaşma bitti. Kredi meselesi vardı o da tamamlandı. Artık sadece teslim süreci var ve önümüzdeki yıl sonuna doğru ilk bataryalar gelecek. '

Bu sözleri okuyanlar bu meselenin kapanmış olduğunu düşünürlerken, dün Reuters haber ajansının geçtiği bir haber kafaları karıştırdı...

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Siyasi ve Askeri İlişkilerden Sorumlu Kıdemli Müsteşar Yardımcısı Vekili Büyükelçi Tina Kaidanow, Reuters'a verdiği bir demeçte Türkiye'nin halihazırda Rusya ile anlaşmaya vardığı S-400 hava savunma sistemlerine alternatif olarak, ülkeye satmak istedikleri Patriot hava sistemleri konusunda müzakerelerin devam ettiğini açıkladı.

***

Bu sözleri okuyanların aklına 2015 yılında Türkiye'nin Çin'den füze alımı konusunda yaptığı anlaşmanın ABD'nin baskıları nedeniyle son anda iptal edilmesi geldi...

Şimdi şu sorunun cevabı merak ediliyor: Dört yılda köprülerin altından akan onca sudan sonra aynı olay acaba bir kez daha yaşanabilir mi?..

Sanmıyoruz, ama yaşayıp göreceğiz.