Önceki yazımızda toplumumuzda işsizlik, eğitimsizlik, anlayışsızlıktan bunalan milyonlarca gencin içinde yaşadıkları toplumsal ve ekonomik koşullar karşısında duydukları kaygı nedeniyle geleceğe “endişe” ile baktıklarını ve tutunacak bir dal aradıklarını söylemiş...

Bu gençlerin, ilerici, devrimci, sosyalist siyasal ve düşünsel akımlarda bir umut göremedikleri takdirde kolayca sağ ya da “sol” bir jargonlar kullanan ancak emperyalizmin ve neoliberal akımların bir parçası ya da destekçisi olan akımların güdümüne girebileceklerini sözlerimize eklemiştik...

Ülkemizde yaşadığımız “Fetöcülük” olayı ve “Apo hayranlığı” bu tehlikelerin somut örnekleridir.

***

Bu tür tehlikeler yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada yaygınlaşıyor...

Kapitalizmin gelişmesiyle canlı iş gücünün yerini giderek yüksek teknoloji ürünü “cansız iş gücünün” ya da göçmen işçilerin alması, ekonomilerin üretkenlikten uzaklaşması ve küresel ısınma başta olmak üzere çevre sorunlarının yoğunlaşması, özellikle gençler arasında “gelecek endişesini” artırıyor...

Geçtiğimiz yıl, İngiltere’deki Bath Üniversitesi’nin Finlandiya, ABD ve İngiltere’deki üniversitelerle birlikte yaptığı bir araştırma bu tabloyu çok açık bir biçimde ortaya koymuş bulunuyor. On ülkeyi kapsayan bu araştırma kapsamında görüşlerine başvurulan gençlerin yüzde 60’ı kendilerini “çok endişeli” veya “aşırı endişeli” olarak nitelediler. Araştırma kapsamında yapılan geniş kapsamlı anket sonunda çalışmaya katılan 16-25 yaş arası on bin gencin yaklaşık üçte ikisi “kendilerini korkutucu bir geleceğin beklediği” endişesini dile getirdiler. Gençler, içinde yaşadıkları ve bu durumdan dolayı siyasetçileri ve yetişkinleri suçladılar. Araştırma raporunun başyazarı Caroline Hickman “Gençlere yalnızca hislerini değil, düşüncelerini de sorduk: 10 gençten dördü çocuk yapma konusunda isteksiz” ifadesini kullandı.

***

Ülkemize gelince...

Birleşmiş Milletler'in (BM) 149 ülkeyi baz alarak hazırladığı "Dünya Mutluluk Raporu"na göre, geçen yıl 93. sırada olan Türkiye, bu sene 104. sırada yer aldı...

Gelecekleri konusunda umutlarını yitirmiş nitelikli gençlerimizin önemli bir bölümü çareyi yurt dışına “kaçmakta” arıyor. Türkiye'nin en çok göç verdiği yaş grubunun 25-29 yaş aralığı olduğu görülüyor...

Bu yaşlardaki gençlerin geleceğe ilişkin umutlarını giderek daha fazla yitirdikleri gözleniyor.

***

Bu çağdaki gençlerin siyasal yönelişlerinin zaman içinde ne kadar değiştiğini görmek ve değişimin yönünü saptayabilmek için “68 kuşağı” ile günümüzde “Z kuşağı” olarak etiketlenen genç kuşağın tercihleri arasındaki farklara bir göz atmakta yarar var...

“68 kuşağı”, 1960’lı yıllarda yetişen ve 1968 yılından başlayarak tüm dünyada siyasi gelişmeleri etkileyen bir kuşaktı. Bu kuşak, İkinci dünya savaşı sonrasında barış ve demokrasi istemiyle tüm dünyada mücadeleye atılmış, siyasal ve sosyal gelişmeleri olumlu yönde etkilemişti. Bu kuşağın mücadelesi sayesinde ABD yönetimi, Vietnam, Kamboçya ve Laos’taki işgallerini sonlandırmak zorunda kalmıştı. Batı Avrupalı ülkelerin sömürgeleri de bu ortamdan yararlanarak bağımsızlıklarına kavuşmuşlardı. Batılı toplumlar soğuk savaş döneminde artan “kapitalizmsosyalizm” çelişkisini bastırabilmek için sosyal güvence ve hakları genişleten bir politika izlemeye zorlanmışlar ve bu nedenle “refah toplumu” olarak tanımlanmışlardı...

Bu politikanın uygulanabilmesi için Batılı ülkelere ekonomik ve siyasi olarak bağımlı ülkelerdeki sömürünün artırılması gerekince bu kez bu ülkelerdeki gençler “bağımsızlık ve demokrasi” hareketlerine katılmışlar ve bu mücadeleye önemli katkılar sağlamışlardı...

Bu hareketler sayesinde tüm dünyada küresel olarak adaletsizliğe karşı çare arayan rejimlerin sayısı artmış ve güçlü bir “bloksuzluk hareketi” başlamıştı.

***

1960’lı yılları karakterize eden ve ABD emperyalizminin telaşa kapılmasına yol açan bu tablo karşısında 1970’lerde solun güçlü olduğu tüm “üçüncü dünya” ülkelerinde bir dizi askeri darbe ve bastırma harekatı düzenlendi...

1971 yılında Türkiye’de yapılan askeri müdahalenin başı durumunda olan Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, duruma müdahale etme gerekçelerini açıklarken, bu ülkelerde ABD ile birlikte hareket eden kesimlerin kaygılarını şu sözlerle ifade etti:

“Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aşmıştı; bunu durdurmak gerekiyordu”.

***

Türkiye’de 12 Mart rejiminin yarım bırakmak zorunda kaldığı işi, yaklaşık on yıl süren bir “hazırlık dönemi”nin ardından 12 Eylül askeri darbesi tamamladı...

Bu darbe, ABD’nin küresel liderliğini sağlama alma yönündeki küresel planlarının bir parçasıydı...

1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin dağılması ve “sosyalist” rejimlerin birbiri ardına yıkılmasının ardından küresel siyasal iklim tümüyle değişti. Bu siyasal değişim, küresel ekonomide gerçekleşen “dijital devrim” ile birleşince “Z kuşağı” olarak nitelenen yeni bir kuşak ortaya çıktı. Yukarıda sözü edilen araştırmada görüşleri alınan gençler bu “umutsuz” ve “endişeli” kuşağın parçalarıdır.

(Devam edecek)