Birisi Ankara'da, birisi Sapanca'da yaşanan iki ayrı olay…

Ankara'daki olay şöyle:

Tarih:

14 Haziran.

Kızılay – Dikmen arasında çalışan bir belediye otobüsü seyir halinde. Gece vakti. Tam da Akay Alt Geçidi'nden çıkmak üzereyken oluyor olay. Kaldırımdaki bir yavru kedi kimbilir hangi heyecanla ya da korkuyla arabanın altına atlıyor birden.

'Ölümüne mi susadın!' deriz ya, öyle bir durum söz konusu.

Sürücü görüyor bunu ve ani bir refleksle arabayı durduruyor. İniyor arabadan… Kediyi çıkaracak arabanın altından…

Ancak, o kurtarmak için çabaladıkça kedi iyice kaybediyor kendini arabanın altında.

Yalnızca şoför değil çaba gösteren…

Polis yol üzerinde işaretleme yapıp trafiğe önlem alıyor.

İtfaiye 'İmdat!'a çağrılıyor.

Geliyor itfaiye de, su bile sıkıyorlar otobüsün altına…

Ne yapsalar olmuyor.

Bütün araçları durdurup kontak kapatmalarını istiyor trafik polisleri.

Kedinin arabanın altından çıkması için bir tür oyun bu!

Ama, ne yapsalar olmuyor işte!

Bir yolcu, kediyi kandırmak için bir başka oyun deniyor… Cep telefonundan kedi videosu bulup oynatıyor… 'Kedi seslerini duysun, rahatlasın, çıksın dışarı' diye…

Kedi ise belli ki saklanmanın ötesinde bir yere varmış durumda. O da çıkamıyor sıkıştığı şasiden… Miyavlayarak yanıt verebiliyor videodan yükselen kedi miyavlamalarına…

Uzun süre beklemek durumunda kalan yolcular, çağrılan bir başka otobüsle devam ediyorlar yollarına…

'Amaaaan! Bunca uğraşmaya değer mi? Geberirse gebersin, alt tarafı bir kedi canım! Hem kendisi arandı, ne yapalım!' diyen yok…

EGO Dış Arıza Birimi'nden yardım isteniyor son olarak…

EGO personeli Ömer Kostak, arabanın altına girip, kediye ulaşıyor. Kurtarıyor onu sıkıştığı yerden…

Elbette, bir travma yaşamış durumda yavru kedi…

Veterinere ulaştırılıyor hemen…

Yaklaşık iki saat süren bir serüven bu!

***

Ne güzel bir öykü değil mi?

Şimdi anlatacağım olay öyle değil ama…

Sapanca'da (Sakarya) ormanlık alanda bir yavru köpek bulunuyor. Patileri kesilmiş. O patiler kesilirken ne acılar çekmiştir de, bulunmasa acı çeke çeke ölüp gidecek. Korkunç bir yalnızlık içinde…

Bulunması, tedavi altına alınması da ölümü öteletemedi ona… Yenildi caniliğe… Ormanlık alanda, yalnız başına değil de veteriner klinikte verdi son nefesini. Değişen bu oldu yalnızca.

Sakarya Valisi İrfan Balkanlıoğlu, köpeğin bacaklarını bir kepçenin koparmış olabileceği yönündeki bulgulardan söz etti.

Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı.

Bir kepçe operatörü de göz altına alınıp ifade verdi.

Savcılık açıklamasında yavru köpeğin bulunduğu gün (13 Haziran) bölgede belediyeye ait iki iş makinasının yol kenarındaki çalılık ve otluk alanın temizlenmesi için çalışma yaptığı belirtildi.

Basında yer alan haberlere göre ise, köpeğin ameliyatını yapan veteriner Bertuğ Çiftçi, hayvanda 'kesici bir aletle düz kesikler oluştuğunu' söylüyor. Veteriner, 'Burada bizim düşüncemiz kemikleri kırabilecek tarzda balta gibi aletler olabileceği. Düzensiz kesikler yok. Bu da bize insan tarafından yapıldığını gösteriyor' diyor.

Çiftçi'nin şu söyledikleri ise, soyumuzun caniliği konusunda nasıl da ürpertici:

'Hastanemize her gün insanlar tarafından darba uğrayan, travmaya uğrayan hayvanlar gelmekte. Rutinde yaşadığımız bir olay. Maalesef ülkemizde şiddet had safhada.'

Sonra da ekliyor:

'Ama bu gördüklerimiz arasında en kötüsüydü.'

***

Bir gün arayla yaşanan iki olay…

Ankara'daki olayda yavru kedinin yaşamını önemseyen, onun sağ kalması için çabalayan otobüs şoförü İzzet Şaha'yı, kediyi şasiden kurtaran Ömer Kostak'ı, orada çaba gösteren herkesi, trafik polislerini, itfaiye çalışanlarını, yolcuları… bütün yaşamseverler adına kutluyorum.

Sapanca'da gördükleri acılı yavru köpeğin imdadına yetişenleri, onu veterinere yetiştirenleri, veterineri, onları da…

Da, o yavru köpeğin acı çekmesine, sonunda da yaşamdan ayrılmasına yol açan caniye ya da canilere ne desem ki?

Ne desem eksik kalacak...

Onlarla herhangi bir sınıflamada aynı kategoride yer alıyor muyuz biz?

Bizler…

Örneğin, 'insanlar' gibi, 'aynı yüzyılda yaşayanlar' gibi, 'aynı ülkenin vatandaşı olanlar' gibi…

Yok yok biz onlarla aynı yüz yılın, aynı bin yılın, aynı dünyanın, aynı ülkenin insanı değiliz…