Ankara'da, Bahçelievler Birinci Cadde'de, 76 numaralı apartman. Saat 21.30 suları… Gayet soğukkanlı bir şekilde merdivenleri çıkıp birinci kattaki kapının ziline basıyor işaret parmağıyla birisi. Kapıyı açana 'Yalçın Bey evde mi?' diye soruyor.

Evdedir Yalçın Bey. Biraz sonra olacakları usuna getirmeden (Oysa ölüm tehdidi almıştır kaç kez! Hatta, bu tehditler nedeniyle polis beklemiştir evinin önünde bir süre. Sonra da kaldırılmıştır bu önlem…) geliyor ki kapıya… O zile dokunan parmak, tabancanın tetiğine basıyor bu kez. Hem de altı kez. Karnından, boynundan, diz kapağından vücuduna mermiler saplanıyor Yalçın Bey'in. O parmağın eklemlendiği vücutsa, yine gelirkenki soğukkanlılığıyla onbeş-yirmi metre koşup uzaklaşıyor o binadan. Karanlığa karışıp gidiyor.

Yıl 1977. Aralık sonları…

Doçent Yalçın Sanalan'dır vurulan. Hacettepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Bölüm Başkanı.

***

Tuzluçayır Mahallesi Muhtarı gözaltına alınıyor. Suçu, 'yasak sol yayın bulundurmak'…

Bir süre sonra serbest bırakılıyor ama bu yanlış uygulamaları eleştiren demeçler veriyor basına…

Ne mi oluyor?

Yeniden gözaltına alınıyor.

Gözaltında fenalık geçiriyor. Hastaneye kaldırılsa da kurtarılamıyor. Duruveriyor yüreği… Çünkü hastadır muhtar, kronik bronşiti vardır, kalbi teklemektedir zaten, tansiyonu düşmektedir sürekli, bazen ayakta duramaz oluyordur.

Ama ölüm nedeni bu rahatsızlıkları değil, evinde 'yasak sol yayın bulundurmak' olmuştur işte.

Muhtarın adı:

Süleyman Ayten.

Yıl 1979.

Muhtar Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP). İktidarda da CHP var. Başbakan Bülent Ecevit.

***

O yıllarda öğretmenler, akademisyenler, aydınlar hedefteydi hep… Orhan Yavuz'dan Bedrettin Cömert'e, Bedri Karafakioğlu'ndan Necdet Bulut'a… Ne çok canımız koparıldı dalından…

En çok da öğrenciler… Genç yürekler.

Olgunlaşma yolundaki meyvalar yani…

Ankara'da susturulan genç yüreklerden birisiydi Ticaret ve Turizm Yüksek Okulu öğrencisi Levent Özyürek.

Onun da bir 'faili meçhul' olmaması için kolları sıvayan Savcı Yardımcısı Doğan Öz'ün adeta 'devletin giremediği' Site Öğrenci Yurdu'nda arama yaptırması, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından Meclis'te bile gündeme taşınmıştır. Ankara'ya zaten yeni gelmiş Savcı Yardımcısı suçlanarak…

Hedefe konulanlardan biri oluyor Doğan Öz de… Otomatik silahla taranıyor. Öldürülüyor.

Yıl 1978. Mart ayı.

Onun ölüm haberini alınca koşturup evine varanlardan birisi de Uğur Mumcu. O 'zor yıllar'ın gözüpek gazetecisi…

Şöyle yazıyor o anı:

'Yerde kar üzerinde kan lekeleri vardı. Doğan Öz'ün kanı, kaldırımlardaki karların üzerine serpilmiş, gittiğimde öyle duruyordu…'

***

Aradan yıllar geçti. Araya 12 Eylül faşizmi girdi… Sonrasında faşizmle yön haritası çizilen göstermelik demokrasi girdi…

Ankara yine karlı bir günü yaşarken…

Hem de adı da 'Karlı' olan sokakta… Bu kez Uğur Mumcu'nun bedeniydi patlayan bombanın parçaladığı beden…

Yıl 1993'tü. Tarih: 24 Ocak.

18 yıl geçti üzerinden…

***

Şöyle bir araştıma yapılsa…

Bir kişinin ya da kişilerin başaracağı bir araştırma değil, bir uluslararası organizasyonla…

'Son yüzyılda hangi ülkede, ne kadar aydın, yazar, sanatçı, akademisiyen katledilmiştir?' sorusunun yanıtı araştırılsa…

Sanırım birinciliği Türkiye alır.

Hadi burada yanılayım, ikincilikten, üçüncülükten aşağı düşmez sıramız…

Reva mı binlerce yıldır uygarlıkların beşiğini sallamış Anadolu'ya?

_______________________

Kaynak: Uğur Mumcu, 'Tüfek İcad Oldu…', 13. Basım, Tekin Yayınevi, 1994, İstanbul.