Önceki yazımızda Ankara Sohbetleri'ne konuk olan ASO Başkanı Nurettin Özdebir'in, Dünya gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit B. Parlak'ın sorularına verirken yaptığı uyarılar üzerinde durmuştuk...

Bu uyarıların önemi, ekonomi ile ilgili tartışmalar siyasi düzlemde ve polemik düzeyinde sürerken yapılmış olması...

Bilindiği gibi ekonomik sıkıntılar konusunda iki farklı görüş var:

Birincisi iktidar ve ona yakın çevreler tarafından savunulan görüş... Buna göre sıkıntılar 'dış kaynaklı' ve ' konjonktürel'... Türkiye'ye boyun eğdirmek isteyen Batılı çevreler tarafından yaratılıyor.

İkinci görüş ise başta CHP ve İP (İYİ Parti) olmak üzere muhalefet tarafından savunuluyor ve sıkıntılar mevcut iktidarın otoriter özellikleri dolayısıyla 'ürkmüş' olan yabancı sermayenin ülkeden kaçıması tezine dayanıyor... Muhalefetin sözcülerine göre bu kesimlere güvence verecek bir parti ya da kişi iktidara gelirse bu durum hızla düzelecek.

***

ASO Başkanı Özdebir ise, olaya 'ekonominin içinden' bakıyor...

Sıkıntıların esas kaynağının yapısal ve ülke dışında olduğunu ABD'nin kurduğu ekonomik ve mali sistemin zorlandığını görüyor...

Ve durumu çok daha geniş bir çerçevede yorumluyor...

İşte söyledikleri:

'Trump züccaciye dükkanına girmiş fil gibi dünya piyasalarını karıştırıyor... Son dönemlerde, IMF SDR'leri çıkardı, dijital paralar piyasaya sürülüyor. Bunların hepsi ABD dolarının rezerv para olmasına karşı yapılan hamleler. Ticaret savaşlarındaki bu baskı da böyle devam ederse, doların rezerv para olmasını sorgulatacak bir şey. Trump'ın bu çıkışı özellikle Türkiye'nin BRICS toplantısına katıldığı gün yapması da bana göre enteresan. Bu ülkeler dünya ticaretinin yüzde 20'den fazlasını domine eden ülkeler ve kendi paralarıyla ticaret yapma kararı aldılar. Bu karar tabii her sene 800 milyar dolar ticaret açığı veren ABD için ciddi bir risk. Aslında bu açığı kendisi 100 doları 22 cente mal ederek müthiş bir sinyoraj (paranın üretim maliyetiyle üzerinde yazan değer arasındaki fark) yaparak karşılıyor. Doların rezerv para olma değerini kaybetmesi demek, ticaret açığının ABD ekonomisini vuracak hale gelmesi, sinyoraj gelirlerini kaybetmesi demektir. Dünya ekonomisindeki bu arzın artması, üretimin daha kolaylaşıyor hale gelmesi, Çin'in dünyanın üretim üssü haline gelmesi ve ABD'nin sadece teknoloji satarak artık bu çarkı çeviremiyor olması, ciddi riskler barındırıyor. Trump aslında kendi ülkesi için doğru olanı yapıyor, 'güçlü ekonomi' diyor, 'büyük ABD' diyor, ABD silahlı kuvvetleri çok büyük bir güç. Bu ne kadar sürdürülebilecek bilmiyoruz.'

***

Özdebir, 'Batılı dış güçlerin 'Türkiye ekonomisi üzerinde oynadığı oyunlar'a yönelik bir soruyu cevaplarken de şunları söylüyor:

'Şu bir gerçek ki Türkiye topyekun bir saldırının da altında... İhracatımız birikimli olarak 160 milyar doları aşmış durumda. Daha önce bu malı başka ülkeler satıyordu. Biz onların tabaklarından birer kaşık yemek çaldık. Özellikle savunma sanayiinde yaptığımız hamlelerle, pastadan daha fazla pay alacağımız ortaya çıkıyor. Jeopolitik durum itibarıyla bağımsızlık arttıkça bölgede daha etkin bir güç haline gelmeye başladık. Somali, Katar gibi ülkelerdeki üslerimize KKTC'nin de eklenmesi gerektiğini söyleyenler oluyor. Daha önce kendi derdimizle boğuşurken, bunlarla uğraşamıyorduk...

'(Mesele) sadece ihracatta tabaktan yemek çalmak değil, dünyadaki diğer gerek siyasi, gerekse ekonomik paylaşımlarda da artık bir aktör olarak bulunması başkalarını rahatsız ediyor. Kerkük-Yumurtalık hattından sadece kira alırken, artık pazarlamasında da söz sahibi olmak istediğimizi bildirdik.'

***

'İş dünyası' yakın zamana kadar siyasetten uzak durup büyüyen pastadan payını artırmaya çalışmakla yetinirdi...

İşler sıkıntılı bir hal alınca onlar da fikir beyan etmeye ve uyarılarda bulunmaya başladılar...

Bize göre bu uyarılara kulak vermekte ve tartışmanın çerçevesini genişletmekte büyük yarar var.