Venezuela ve sosyalizm... (III)

Dünkü yazımızda, Chavez yönetiminin Venezuela'da uygulamaya koyduğu ulusal ve demokratik reformlar karşısında ABD ve onun ülke içindeki uzantısı 'oligarşik' zümrenin yüzlerindeki demokrasi maskesini atarak 'genel grev' adıyla bir 'istikrarsızlaştırma' programı uygulamaya başladıklarını anlatmıştık...
Bu 'genel grev' çağrısının amacı, aslında askeri bir darbenin koşullarını hazırlamaktı.
Nitekim 'cephe'nin çağrısıyla hemen ertesi gün düzenlenen bir gösteri, başkanlık sarayına yönlendirilmiş...
Göstericiler başkanlık sarayına varmadan muhalefet cephesini destekleyen Caracas Belediye Başkanlığına bağlı polis gücü Chavezci gruba saldırmış...
Olay tırmanırken 'kimliği belirsiz kişiler' tarafından topluluğun üzerine ateş açılmış...
Ve muhalefetin denetiminde olan 'ana medya' olayın sorumluluğunu hemen Chavez'in sırtına yıkarak orduyu müdahale etmeye çağırmıştı.
***
Darbeyi gerçekleştirmek için önceden tüm hazırlıklarını yapmış olan 'askeri yüksek komuta heyeti', bu çağrı üzerine başkanlık sarayını basarak Chavez'i tutuklamış ve yine önceden hazırlanan senaryo uyarınca Ticaret Odaları Federasyonu Başkanı Pedro Carmona, tıpkı günümüzde Guaido'nun yaptığı gibi- kendini başkan ilan etmişti...
Ancak darbeye katılmayan ilerici askerler ile darbeden sonra ellerinde Venezuela anayasasıyla sokaklara dökülen halk birleşince, darbe 48 saat içinde çökmüş...
Chavez, götürüldüğü adadan geri getirilerek görevine iade edilmişti.
***
Bu olay, ABD'nin ve darbecilerin beklentisinin tersine Venezuela'daki rejimin daha da radikalleşmesine ve yönetim ile halk arasındaki bağların güçlenmesine yol açtı...
Bunun sonucunda, Venezuela'daki temsili demokrasi giderek gerçekten kitlelerin toplumsal çalışmalara aktif ve örgütlü bir biçimde katılmalarına dayalı 'katılımcı bir demokrasi'ye dönüşmeye başladı...
Ve nihayet 5 Haziran 2004 tarihinde düzenlenen bir uluslararası toplantıda Chavez, ilk kez 'sosyalizmin tarihini yeniden incelemenin, sosyalizm kavramına itibarını iade etmenin ve 21. yüzyıl sosyalizmine gidecek bir yol keşfetmenin' gerekli olduğunu ilan etti. Hemen ardından 2005 yılı başında Porto Alegre'de yapılan Dünya Sosyal Forumu'nda yaptığı konuşmada, 'Dünyanın sorunlarına kapitalizm içinde bir çözüm bulunabileceğine ancak bir aptal inanabilir' ifadesini kullandı.
***
Bu yönelişin içeriği konusunda çok şey söylenebilir...
Hiç kuşkusuz, bir köşe yazısında Venezuela'da gerçekleştirilen dönüşümlerin geniş bir biçimde irdelenmesi de mümkün değildir...
Burada önemli olan, Venezuela'da gerçekten sosyalizmin kurulup kurulmadığından çok, 1990'lı yıllardaki 'çöküş'ün ardından 'sosyalist devletler'in dağıldığı ya da 'piyasa ekonomisi'ne biat ettiği koşullarda ilk kez bir devlet başkanının kapitalizmi açıkça sorgulaması ve 'sosyalizmi' yeniden, 2000'li yılların koşullarını dikkate alarak kurmanın gerekliliğinden söz etmiş olmasıdır.
***
Bilindiği gibi daha önce de sosyalist olduklarını ilan etmiş olan bir çok ülkede gerçekten sosyalizmin kurulup kurulamadığı günümüzde halen tartışma konusudur...
Sovyetler Birliği'nin henüz tüm gücüyle ayakta olduğu dönemde bile Çin, bu ülkeyi ülkesindeki sosyalizmi tasfiye etmek ve kapitalizme dönmekle suçlamıştı...
Çin'in bu suçlamasından önce bazı troçkist teorisyenler, Sovyetler Birliği'nde Marksist anlamda bir sosyalizmin hiçbir zaman kurulmadığını, oluşturulan sistemin en başından itibaren özel sektörün tasfiye edildiği bir 'tekelci devlet kapitalizmi' olduğunu savunmuşlardı... Kaldı ki, Rusya'da sosyalist devrimi gerçekleştiren Lenin'in bizzat kendisi de son dönem yazılarında yaptıkları işin aslında 'tekelci devlet kapitalizmi'ni kurmak olduğunu ancak sosyalist bir yönetim altında ileride bu sistemin sosyalizme dönüşebileceğini söylemişti.
***
Bunları anlatmamızın nedeni, Venezuela'da gerçekleştirilen reformların halkın yararına bir dönüşüm sürecini başlatmasının ve bu dönüşümün bir süreden beri gözden düşmüş olan 'sosyalizm' idealine bağlanmış olmasının önemine dikkat çekmektir...
O dönemin koşulları göz önüne alındığında, başlı başına bu girişim bile Venezuela'daki 'Bolivarcı' yönetimin ABD ve diğer Batılı emperyalist devletler tarafından 'şeytanlaştırılmasına' yetmiştir.
Ne var ki, aynı süreç, mevcut rejimin halkın gözünde itibar kazanmasına ve ülkedeki anti-emperyalist direnişin güçlenmesine yol açmıştır.
(Devam edecek)