Etimesgut’taki Türk Tarih Müzesi’nde “Modülasyon Alanlar” sergisi, sanat çalışmalarında renk, form ve düşünce modülasyonunda ortak yazarları ağırlıyor. 5 Ocak 2026 tarihine kadar sürecek sergide Ankaralı sanatseverler ressamlar Ebru Coşkun, Prof. Dr. Tolga Akalın, Prof. Dr. Bengü Batu Ertung, Doç. Dr. Kerim Laçinbay, Ufuk Aydoğan, Songül Altıok, Hülya Sezgin, İsmail Ateş, Meliha Yılmaz’ın akrilik çalışmalarını görme imkanına kavuşacak.
www.baskentgazete.com.tr’ye çalışmalarındaki duygularını paylaşan Prof. Dr. Tolga Akalın, post modern çağdaki insanların yaşam alanlarını tuvaline yansıttığını söylüyor. Prof. Dr. Akalın, günümüz insanının günlük koşuşturmaca ve yoğunluk içinde, şehrin gürültülü karmaşasında aslında içsel olarak yalnızlaştırılan tek tipleştirilen insan kalabalıklarını gözlemlediğini vurguluyor.
MODERN KÖLELEŞTİRMEYİ GÖRMELİYİZ
“Güzel bir yaşam için koşuşturmanın aslında bir bedelinin de olduğunu görmemiz gerekiyor” diyen Prof. Akalın, “Bize normal hayatta günlük hayatta güzel bir yaşam sunuluyor. Ama o yaşamın da bir bedelinin olduğu da aşikar. Nedir bu bedel? Maddi bir bedel olabilir. Güzel bir mekan elde etmek için bütün hayatın boyunca çalışıyorsun ve kendine kare bir yuva ediniyorsun. O yuvalar bir sistemin çarkı içerisinde hayatımızı vakfetmemiz, çabalamamız olduğu için günümüz insanını aslında ‘modern köleler’ haline getirdiğini hissediyorum. O insanların toplum içerisindeki mekan içerisindeki yalnızlaşmasını, erimesini, ruhunun yok olmasını, daha doğrusu birbirine benzeyen tek tipleşmesini konu alıyorum” sözleriyle bakışını anlatıyor.
SANATÇI VARLIĞI SORGULAYANDIR
Sanata ve sanatçıya bakışında Casper David Friedrich’in “Ressam önünde gördüğünü değil, içinde gördüğünü resmetmelidir” sözünün önemine vurgu yapan Prof. Akalın, “İnsanlar var olan bir görselin (bu manzara olur, meyve olur, çiçek olur) kopyasını veya benzerini herhangi bir yere aktarmayı sanatla eşdeğer tutuyor. Sanatçılar da özellikle yaptıkları görseli orijinal nesneye ne kadar çok benzetirlerse insanların hayranlık duygularının o derece artacağını ve dolayısı ile kendilerinin de iyi birer sanatçı olacaklarını varsayıyor. Buradan yola çıkarsak; Platon’un ‘idealar dünyası ve bu dünyanın onun bir yansıması’ söyleminden yola çıkarsak, Platon’un da sanatçı için geliştirdiği ‘Bu dünya idealar dünyasının bir yansıması (taklidi) olduğu ve dolayısıyla sanatçının yapmış olduğu eserlerin de taklidin taklidi olacağı’ tanımını önemli buluyorum. Platon taklit eserlerin yapımını bu nedenle reddetmiştir. Buradan asıl söylemeye çalıştığım, ‘benim için sanat gördüğümüzü aktarmaktan ziyade varlığı sorgulama’ biçimidir. Sanatçı ise bu sorgulamayı eserlerine yansıtabilen kişidir. Dolayısıyla sanat eseri üretmeye aday kişi felsefeye, psikolojiye, sosyolojiye, edebiyata insanı anlamaya ve onun varlığının nedenlerini sorgulamaya dair birçok alana hâkim olmalı, buralardan beslenmelidir. Kendinden önceki sanatçılarının dertlerini gözlemlemeli, yaşadıkları dönemdeki problemleri bilmeli ve onların sanat yaratımları süreçlerindeki sorgulama biçimlerine tanıklık etmelidir” diyor.
“SANATÇI ÇAĞININ VE GELECEK ÇAĞIN BAŞI OLMALI”
Alain Badiou’nun “Wittgestein’in Anti-Felsefesi” kitabında filozofların ilk çağdaki hakikat anlayışı ile orta çağdaki hakikat anlayışının aynı olmayacağı gerçeği ile hareket etmesi gerektiğine vurgu yaptığını anlatan Prof. Dr. Akalın, “Ayrıca bir filozof asla hükümete yaranmak, başıma bir şey gelmesin diye susmak gibi eylemlere girerek kendini sansürleyemez. Filoz başkalarının kuyruğu değil yaşadığı dönemin başı olması gerekir. Bu yüzden felsefe ‘bir anti görüştür’ der. Ben de bu fikirlere katılıyorum. Wittgestein’ın filoz dediği yerlerde, biz sanatçı dersek sanırım ortaya güzel bir sanatçı tanıma çıkabilir” değerlendirmesi yapıyor.
Prof. Dr. Tolga Akalın kimdir?
Artvin’de 1978 yılında doğdu. Ailesinin Ankara’ya göç etmesiyle tüm eğitim hayatını Ankara’da sürdürdü. Üniversite eğitiminin tüm aşamalarını (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) yine Ankara’da Gazi Üniversitesi Resim-İş Anabilim Dalında tamamladı. İlk eğitimcilik hayatına da aynı üniversitede başladı ve Doçentliğini de Gazi Üniversitesi’nde aldı. Daha sonra Giresun Üniversitesi Görele Güzel Sanatlar Fakültesine geçti ve burada Güzel Sanatlar Fakültesinin kurulmasına emek verdi. Giresun’da Profesör kadrosuna atandı bir süre dekan yardımcılığı yaptı. Ancak eğitimcilikle yöneticilik arasında tercihini eğitimcilikten yana kullanarak, dekan yardımcılığından ayrıldı. Şu anda da öğretim üyeliği ve kendi özel atölyesinde resim ve heykel çalışmalarını sürdürüyor.