Kışın ardından gelen baharı karşıladığımız şu günlerde yapılan yerel seçimler CHP’yi yaklaşık yarım asır sonra bir kez daha “birinci parti” haline getirdi...

AKP’nin siyasal ve ekonomik baskılarından bunalmış olan tüm toplum kesimleri için bu gelişme siyasal bir “bahar havası” yarattı...

Bahar gelince insanın içinin sevinç dolması, umutların yeniden yeşermesi doğal ve iyi bir şeydir. Ancak bahar havalarının değişken olduğunu unutmamak gerekir.

***

Seçim sonuçlarının başta anketçiler olmak üzere bir çok insanı şaşırttığı bir gerçek. Ancak sanırız, en çok şaşıranların başında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel gelmiştir...

Çünkü geçen yıl yapılan seçimler AKP ve MHP saflarında bir “rahatlık”, CHP ve “Altılı Muhalefet” saflarında ise bir “bozgun havası” yaratmıştı...

Seçim sonuçları gelmeye başlayınca hava tam tersine döndü.

***

Seçimler yaklaşırken AKP ve MHP geçen yıl kazanılan seçimlerin  muhalefet cephesini paramparça etmesinden yararlanarak başta üç büyükşehir belediyesi olmak üzere muhalefetin elindeki tüm yerel yönetimleri eline geçirmeyi ve geçen yıl kazandıkları “zaferi” sağlamlaştırmayı planlamaktaydı... Bunun ardından anayasa değişikliği gelecek ve iktidar partileri bundan sonra yapılacak tüm seçimlere “devlet-hükümet-yargı bütünleşmesini” kurumsal hale getirmiş olarak gireceklerdi...

Bu dönemde CHP’nin denenmemiş ve tecrübesiz bir liderin yönetiminde kendini toparlamaya çalışmakla uğraşacağı düşüncesi yaygındı.

***

Yerel seçimlerin sonucu bu hesapları bozdu ve ortaya yepyeni bir tablo çıkardı...

Bu tablonun ortaya çıkmasında enflasyonist ortamda gelir dağılımının bozulması, orta sınıfın erimesi ve AKP’nin “kemer sıkma” dönemini başlatması hiç kuşkusuz çok önemli bir rol oynadı. Üzerinde çokça konuşulan ve doğruluğu seçimlerde ortaya çıkan “emekli tepkisi” ve gençlerdeki “yeni arayışlar” bu ortamda güçlendi...

Bu arada Altılı Muhalefet saflarında ortaya çıkan olumsuz gelişmeler sonucunda İYİP içinde yer alan “cumhuriyetçi merkez sağ” oyların önemli bir bölümü yeni ve denenmemiş bir seçenek olarak görülen Özel başkanlığındaki CHP’ye yöneldi...

Kılıçdaroğlu-Akşener çekişmesinde Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının sağlama almak için CHP oylarıyla şişirerek parlamentoya soktuğu Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve DEVA gibi küçük  partilerin balonları tamamen söndü...

AKP karşısında art arda on bir seçim yitiren, buna karşın sorunu kendi siyasi çizgisinde değil CHP’nin “Atatürkçü” geçmişinde arayan Kılıçdaroğlu’nun parti tabanı ve delegeleri tarafından “emekliye” sevk edilmesi sonucu seçmen kitlesinde CHP’ye yönelik umutlar canlandı...

CHP oylarının artmasında ve parti üzerindeki “yüzde 25’lik cam tavanın patlamasında” bu gelişmeler belirleyici oldu. Önceki belediye seçimlerinde küçük oy farklarıyla yitirilen Balıkesir, Bursa, Afyon gibi bazı büyükşehir belediyeleri ile AKP açısından kale olarak görülen Adıyaman gibi kent bazı belediyelerinin CHP yönetimine geçmesi ise bir “zafer havası” yarattı.

***

Ancak yerel seçimlerde partilerin aldığı oy oranları ile geçen yıl yapılan seçimlerin sonuçları karşılaştırıldığında değişimin toplumsal eğilimlerden çok yukarıda saydığımız siyasal eğilimlerdeki değişimlerden kaynaklandığı görülüyor...

Örneğin son cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhur İttifakı’nın (AKP, MHP, YRP, BBP ve Hüda Par’ın)  aldığı oy oranı ile bu partilerin toplamının son seçimlerde aldığı oy oranı arasında önemli bir fark yok. Fark, YRP’nin ittifaktan ayrılması ve MHP’nin bazı yerlerde kendi adaylarını çıkarmasından doğmuş bulunuyor. CHP’nin aldığı oy oranının yükselmesinde ise İYİP ve DEM Parti gibi bu seçimlere kendi adaylarıyla katılan partilerin tabanlarından gelen “kaçak” oylar etkili olmuştur. Ne var ki bu oy akışları “konjonktürel” bir nitelik taşımaktadır. AKP’nin bazı siyasal hamleleri, DEM Parti ve İYİP’in toparlanması ya da CHP’nin beklentileri karşılayamaması durumunda bu akışlar kolayca tersine dönebilir.

***

Bu açıdan seçimlerin galibi olarak görülen CHP’nin bir zafer havasına kapılmadan gerçekçi bir durum analizi yapması ve geleceği planlamaya hazırlanması gerekmektedir...

En başta, partinin siyasi hattındaki belirsizlik ve neo-liberal eğilimlerin Kılıçdaroğlu döneminde partiye tamamen egemen olmasının yarattığı “uyuşturucu” ortam en kısa zamanda değiştirilmelidir... 

Partinin asıl sahibinin “Atatürkçü” çizgiyi yönetimdeki her tür dalgalanmaya karşın koruyan ve mitinglerde, stadlarda, konserlerde, en küçük bir vesilede “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye haykıran toplum kesimi olduğu unutulmamalıdır. Bu dalgayı temsil ettiği için eski yönetim tarafından partiden şu ya da bu şekilde uzaklaştırılan aydınların, iktisatçıların, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin tekrar partiye dönmesi sağlanmalıdır...

En azından bunlar kadar önemli bir başka mesele de partinin dış politika yöneliminin NATOcu ve Batıcı diplomat eskilerinin elinden bir an önce kurtarılmasıdır. Dünyanın tek şefli sistemden çok kutuplu sisteme geçiş sürecine uyumlu bağımsızlıkçı bir dış politika savunulmalıdır...

Ancak o zaman kitleler arasında yeşeren umutlar dal budak verir ve CHP’nin yerel seçim başarısı kalıcı bir zafere dönüşebilir.