Toros dağlarının Yörük kızı Müslüme...
Evinin önünde oynarken kayboldu, 10 gün süren aramalar sonuç vermedi. Günler sonra bir kadın çoban onu, evinden 7 kilometre uzaklıktaki bir dağın tepesinde çıplak şekilde ölü buldu. Aile fertleri sorgulandı, dede tutuklandı.
3 yaşındaki kız çocuğunun ölümü bir trajediydi. Ancak sonradan ortaya çıkan gerçekler, trajedi sözcüğünün de yaşadığımız durumu anlatmaya yetmediğini gösterdi. Zira tecavüze bağlı yırtılma nedeniyle yaşanan kan kaybından dolayı ölmüştü Müslüme...
Soruşturma derinleştikçe 'kutsal aile' denilerek övülen toplumsal kurum içinde saklanan tüm irinler döküldü ortaya. Müslüme'nin annesi kocası askerde iken tecavüze uğradığını, çocuklarından birinin babasının kayınpederi olduğunu itiraf etti. Anlaşıldı ki, dede, 13 yaşındaki diğer kız çocuğunu da zaman zaman sıkıştırırmış. Dedesinin, yani öz babasının...
Dram içinde dram. Oturup bir trajedi senaryosu yazmak istesen böyle bir olay örgüsü geliştiremezsin. Ama çürümüş, kokuşmuş, yozlaşmış toplum her gün memleketin herhangi bir yerinde senaryonun gerçeğini yazıyor.
Hergün bir yerden, kadınlara, kedilere, köpeklere, kirpilere ve hatta damacanaya tecavüz haberleri geliyor. Çünkü, erkek şiddeti, tecavüzü, hak ettiği cezayı görmüyor.
Daha iki hafta önce satışı yasak olan samuray kılıcı ile bir erkek, Mimar Başak Cengiz'i sokak ortasında öldürdü. Bir kadını hedef olarak seçmişti, çünkü 'bir kadını daha kolay öldürebileceğimi düşündüm' diyordu katil. Ordu'da yine balerin Ceren Özdemir, 'sırf birini öldürmek istedim' diyen katil tarafından kolay hedef olduğu için seçilmişti. İstanbul'da metroda elinde salladığı bıçakla bir kadını ölümle tehdit eden, ağza alınmayacak rezil küfürler savuran Emrah Yılmaz adlı şahsın 20 ayrı suçu bulunduğunu bilmek ise ayrı bir dehşet yarattı.
Bu liste uzadıkça uzar.
Mahkemelerde genellikle iyi hal indirimi ile bu katil ve tecavüzcüler ortalığa bırakılırken, Emrah Yılmaz'ın tutuklanmasını isteyen Savcı Fatmagül Yörük'ün sevk yazısı, tabi ki dikkat çekip alkışlandı. Şöyle diyordu Savcı Yörük:
'Zira kent yaşamında insanların topluca bir arada bulundukları etkinlik alanları, toplu taşıma araçları ve durakları ile buna benzer yerlerin kişilerin can, mal ve cinsel güvenlikleri açısından daha emin mahaller olduğu kabul edilir. Bu yerleşik sosyal kabul ile beraber, şüphelinin eyleminin yalnızca tartıştığı müştekilere yönelik değil, o anda trende ve platformda bulunan yolcuların, hatta tüm kadınların özgürce yaşama, sokakta bulunma ve hayatlarına devam etme haklarına saldırıdır. Sokaklar, metrolar korku dolu değil, güven dolu olmalıdır. Şiddet ise önce dilde başlar, sonrasında eyleme döner. Olayda en çok dikkat çeken şeylerden biri de, şüphelinin küfürleridir. Küfür şiddettir. Şiddeti yasaları uygulayarak engelleyebiliriz. Kadınların yaşam hakkına sahip çıkmak ve kız çocuklarına güvenli bir gelecek bırakmak tüm toplumun asli görevidir. Bireylerin toplum yaşamının akışına duydukları güvenin örselenmesi ceza, adalet sistemi ve sosyal açıdan onarılması güç zararlara yol açacaktır. Bu değerlendirmeler ışığında şüphelinin eylemiyle 'Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit' maddesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.'
Bir savcı, yaşanmış onca kötülük içerisinde yüreğimize su serpti adeta.
Ama bu yetmiyor.
İnsanda bütün yaşama umudunu tüketen, evde ya da sokakta yaşanan şiddetle, dünyaları kararmış topluluk haline geldik.
Nefes almaktan utanıyor, yaşamaktan ızdırap duyuyoruz artık.
Artık, gök patlamalı, yer yarılmalı...