Yanıyoruz

Dünya alev topuna döndü sanki. ABD’den Avustralya’ya, Cezayir’den Yunanistan’a, İtalya’dan Rusya’ya kadar yeryüzünün dört bir köşesinde alevler, her şeyi yakıp kül ediyor. Türkiye’de de son birkaç gündür, kahrolarak, içimiz kan ağlayarak cennet köşesi Çanakkale’nin alev alev yanışını çaresizce seyrediyoruz.
Sadece Çanakkale değil, Bursa ve Eskişehir’de de ormanlık veya buğday tarlaları yanıyor.
Dünya bu yıl sıcaklık rekorları kırdı. İtalya'nın başkenti Roma'da tarihte ilk defa termometreler 42 dereceye yükseldi. Türkiye’de Eskişehir’de 50 derecenin üzerine çıkan sıcaklık kaydedilmiş en yüksek değerlerden oldu.
Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanan bir rapora göre, küresel ısınmanın etkisiyle dünya, gelecek 50 yıl içinde yaklaşık 11 derece ısınacak ve özellikle kuzey ülkelerindeki sıcaklık artışı daha fazla hissedilir olacak.
Yani, sıcaklığın mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği zamanlarda orman yangını riski de yükselmiş oluyor.
Yangınların sayısının ve alanının artması, iklim felaketlerinden biri kabul ediliyor. Dünyadaki orman yangınlarıyla ilgili verileri derleyen "Global Forest Watch" adlı internet sitesinin verilerine göre, son 10 yılda dünyada 82 milyon hektar ormanlık alan yandı, en büyük yangınlar da Avustralya, Rusya, Kanada, ABD gibi ülkelerde meydana geldi.
İklim araştırmaları enstitüleri ise özellikle Akdeniz bölgesindeki ülkelerde orman yangınlarının artacağını öngörüyorlar. Dolayısıyla yangınlara karşı devletlerin ekip ve donanım açısından kendilerini her zamankinden daha çok güçlü hale getirmeleri gerekiyor. Bu, öyle ihmal edilebilir, savsaklanabilir bir sorun değil; insanın, ağacın, börtü böceğin varlığının devamlılığı için gerekli.
Türkiye, Akdeniz kuşağında yeraldığından iklim değişikliklerine bağlı yangınlardan en fazla etkilenecek ülkeler arasında listeleniyor. Orman Genel Müdürlüğü’nün istatistikleri pek içacıcı değil. Ülkemizde 2002-2021 yılları arasında, yani son 20 yılda 46.889 orman yangını çıkıyor ve 310.484 hektar orman alanı yanıyor. Bu yıllar içinde rekor 2021 yılına ait; 2793 yangında 139.503 hektar orman kül oluyor. Yangın sayısı yüzde 30’ların üstünde artarken, yanan alan miktarı da 10 kat artıyor.
Risk bu kadar yüksek olmasına rağmen yangını önleme ve yangına müdahale noktasında çok da başarılı olduğumuz söylenemez.
Anımsanacağı gibi Antalya’dan Muğla’ya uzanan ve birçok ilde eşzamanlı başlayan yangınlar, tam bir felaketti.
Felaketi ağırlaştıran faktör ise Türkiye’nin yangınla mücadelede olan bütün yetersizliklerinin, hazırlıksızlığının ortaya çıkmasıydı. Türk Hava Kurumu’nun yangın söndürme uçaklarını hangarlarda hurdaya çıkaran, arızalı olduğunu söyleyen, yangın filosunu güçlendirmesi gereken Bekir Pakdemirli adında bir Tarım Orman Bakanı vardı. Envanterde yangın söndürme uçağı olmadığını itiraf ediyor ve yeni uçaklar alınacağını söylüyordu.
Her bir bakanın, hatta yardımcılarının özel uçaklar veya jetlerle seyahat ettiği koca ülkede yangın söndürme uçağının bulunmaması bir garabetti ama bu işin de ihale yoluyla özel şirketlere verilmesinden anlaşıldı ki, piyasacı mantık yangın gibi bir felaket sözkonusu olduğunda bile hüküm sürüyor.
Pakdemirli yönetiminin başarısızlığı tescil edilince yangın uçağı tedarik süreci Savunma Sanayi Başkanlığı’na verildi ama mantık pek değişmedi. Çünkü, onlar da bu işi özel şirketlere ihale ediyorlar.
Yazık! Almanya’nın kıskandığı ülkenin kendi yangın filosu neden yok ki?