Müzikseverler heyecanla bekliyordu; ancak 1-4 Eylül tarihleri arasında düzenlenmesi planlanan Milyon Fest Fethiye, Muğla Valiliği tarafından iptal edildi. Yasak, hiç şaşırtmadı; çünkü çok sayıda tekrarı var. Önceki yıllara ait veriler şöyle dursun; sadece son 4 ayda iptal edilen festival ve konserlerin sayısının 14 olduğu düşünülürse Muğla Valiliği'nin kararı da artık vaka-i adiyeden sayılabilir.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, o celalli halini göstermek için hemen değerlendirme yapmış ve 'Festival adı altında bir dizi sahtekarın gayrikanuni olarak yapmak istediği hiçbir organizasyona devlet izin vermez' demiş. Bir müzik festivalini yasa dışı ilan etmek ancak bu iktidara özgü olsa gerek. Valiliğin erteleme gerekçesi ise kundaktaki bebelerin bile zekasıyla alay eden cinsten. Muğla Valiliğine göre, binlerce insanın bir festival alanında buluşması ekolojik dengeyi bozarmış.
Dağın taşın delik deşik edildiği, toprağın altının üstüne getirildiği Türkiye'de siyanür havuzlarından akan zehirli kimyasallar dengeyi bozmaz da gençlerin müzik festivali bozar.
Bir denge bozuluyor bozulmasına ama bu denge, Muğla Valiliği'nin bahsettiği ekolojik denge değil… Sözkonusu olan laik düzenin, seküler yaşamın, eleştirinin, sanatın yok edilmesi yani hayatımızın dengesinin bozulması ve eskiden takiyyesi yapılan şeriat özleminin artık açıkça dillendirilmesidir.
Tüm ayarlarımız şaştı, hayatın çeşitliliğine ve renkliliğine darbe vuruldu, eğlence kültürü, mizah, resim, müzik, tiyatro neredeyse bitti. Hatırlar mısınız; Eurovision şarkı yarışmaları olurdu; AKP TRT'si, 2013 yılından beri bu yarışmaya katılmıyor. Mizah dergilerinde Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Mesut Yılmaz, Erdal İnönü gibi politik figürlerin karikatürleri, ülkede her şeye rağmen bir hiciv sanatının yaşatıldığını gösteriyordu; işte o mizah susturuldu.
Mizah dergisi Gırgır, Musa Peygamber ile ilgili bir karikatürün yayınlanmasının ardından gelen eleştiriler üzerine kapatıldı, Penguen aynı şekilde yayın hayatını sonlandırdı. Mevcut mizah dergileri ise bir yandan sansürle boğuşuyor bir yandan da peş peşe gelen cezalar nedeniyle ayakta kalma mücadelesi veriyor.
Resim galerileri basıldı, tiyatrolar kapandı, eğlence hayatı bitirildi. Covid-19 salgını çıktığında kısıtlamaya bağlı olarak önce müzikli mekanlar kapandı ancak pandemi bitmesine rağmen yasak hala devam ediyor. Tiyatro, sinema ancak varlıklı kesimlerin gidebileceği bir sanat oldu. Eski Türkiye'nin yılbaşı eğlenceleri bile kalmadı.
Zira, son örnekte olduğu gibi şeyhler, şıhlar, Diyanet gibi dini otorite ve kurumlar fetvalarını verdikleri anda siyasi iktidar açısından akan sular duruyor. Nitekim Muğla Valiliğinin yasaklama kararında bazı İslami grupların aleyhte yürüttüğü kampanyanın etkili olduğu belirtiliyor. Tıpkı, İstanbul Sözleşmesi'nden tarikat ve cemaatlerin baskısı sonucunda çıkıldığı gibi…
Türkiye, derin bir yoksulluk yaşıyor; sadece yoksullaşmıyor, kültürel olarak da çölleşiyor. Dolayısıyla 2023 yılında yapılacak seçimlerde iki yoldan biri tercih edilecek.
Ya, konsere, tiyatroya, sinemaya hiç gidemeyeceği, düşün insanlarının aşağılandığı, sanatçının itibarsızlaştırıldığı, daha asık suratlı, gülmenin, eğlenmenin unutulduğu bir Türkiye'yi seçecek ya da edebiyatına, mizahına, kadının kahkahasına, kültüre, sanata, bilime sahip çıkacak.
Biri bizi daha beter bir cehenneme sürükleyecek diğeri neşeye yani hayata…