Ticaret savaşı ve Türkiye (XI) Tersine dönen denklem!

Dünkü yazımızın sonunda "Çin'i, dünyanın diğer kapitalist ülkelerinden ayıran fark ekonomisinin üretim odaklı olmasıdır" demiş...

Bu farkın yaratılmasında devletin oynadığı rolü belirtmiş...

Ve bu fark sonucunda tüm dünya ekonomisi bir borç batağına sürüklenirken Çin'in aşırı üretimden elde ettiği kazancı tasarruf yoluyla genişletilmiş yeniden üretime yönelttiğini söylemiştik...

Çin, bir yandan bunu yaparken diğer yandan elde ettiği "artığın" bir bölümünü ABD bonolarına yönlendirmiş ve dünyanın en zengin ülkesinin en büyük alacaklısı haline gelmiştir.

***

Bu olay, genel geçer bir deklemin tersine dönmesi anlamına gelmektedir...

Yakın zamana kadar emperyalist ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki ekonomik ilişkide her zaman emperyalist ülke geri kalmış ülkeyi borçlandırır ve böylece onu ekonomik olarak etkisi altına alırdı...

Çin-ABD ilişkisinde ise bunun tam tersi olmuştur...

Gelişmekte olan bir ülke emperyalist ülke ile ticaretinden kâr etmiş ve elde ettiği parayı onu borçlandırmanın yanı sıra daha çok üretmekte kullanmayı başarmıştır...

Bunu yapabilmesini mümkün kılan şey ise dönemin "borçlanarak büyüme" anlayışına itibar etmeyip geçmişte tüm sosyalist ülkelerin yaptığı gibi "tasarruf yoluyla kalkınma" stratejisine sadık kalmış olmasıdır.

***

Rusya'nın Gorbaçov döneminden başlayarak Putin'in işbaşına gelmesine kadar yaşadığı çöküş bu stratejinin terk edilmiş olmasından kaynaklanmaktaydı...

O dönemde Rusya "neo-liberal" ekonomik politikaları benimserken devleti devreden çıkarmış, sonuçta ülke siyaseti "mafyokrasi" olarak adlandırılabilecek zümrelerin eline geçerken ekonomik varlıklar "kapanın elinde kalmış"tı...

Putin'in yaptığı en büyük değişiklik, bu mafyatik zümrelerin iktidarına son verirken ekonomiyi de yeniden devletin denetimine sokmak olmuştur.

***

Hiç kuşkusuz, Rusya'daki bu değişim süreci ABD'yi ve Rusya'nın çöküşünden yararlanan diğer Batılı devletleri rahatsız etmiş bulunmaktadır...

Rusya'ya uygulanan yaptırımların ve yeni "soğuk savaş" taktiklerinin nedeni bu rahatsızlıktır...

Ancak uygulanan yaptırımlar, Rusya'yı yanlış olduğunu gördüğü politikalara geri döndürmek yerine ekonomide devletin rolünü daha da güçlendirmeye sevk etmektedir.

***

Rus Nezavisimaya Gazeta'nın değerlendirmesine başvurduğu Rus ekonomistler de bu görüştedir...

Türkrus sitesinin haberine göre, önde gelen ekonomistler tarafından yapılan yorumlarda özellikle mali sermaye alanında yaşanan değişimler üzerinde durulmakta ve bankaların devletleştirilmesi sürecinin Rus bankacılığını Sovyet bankacılığına yaklaştırdığı vurgulanmaktadır.

Gazetenin konuyla ilgili haber analizinde de "Rusya'nın Batılı olma defteri uzun süreliğine kapanmış durumda." yorumu yapılmaktadır.

***

Son dönemde "eski düşmanlar" Rusya ile Çin arasındaki yakınlaşmanın altında da bu gelişmeler yatmaktadır...

Her iki ülke de Batılı gelişmiş ülkelerle geliştirilen ekonomik ilişkilerde devletin "korumacı" ve "üretime yönlendirici" rolü ihmal edildiğinde sonucun bağımlılık ve "borç köleliği" olduğunu yaşayarak görmüşler; bunun sonucunda dayanışma içine girmişlerdir...

Bu gerçeğin görülmüş olması dünya ekonomisinin patronu ABD'yi zora sokmuş ve onu Trump'ın savunduğu korumacı önlemleri almaya yöneltmiştir.

***

ABD'nin diğer Batılı ülkeleri de peşinde sürükleyerek Çin ve Rusya'ya karşı yaptırımlara başvurmasının ve ticaret ortaklığını ticaret savaşına dönüştürmesinin nedeni budur...

Yine bu nedenle, Çin, ABD'nin savunmaya geçtiği koşullarda "küreselleşme"nin savunuculuğunu üstlense de bunu yaparken devletin ekonomide oynadığı rolü güçlendirmekten geri durmamaktadır.

İçine girdiğimiz ticaret savaşları döneminde Türkiye'nin karşısına çıkan en büyük dezavantaj da işte bu noktadadır...

Bu konuyu da yarın ele alacağız.