Kar-kış demez sokaklara dökülürdü insanlar…
Başkentin en büyük iki ticaret merkezi Ulus ve Kızılay kalabalık nedeniyle iğne atılsa yere düşmeyecek hale gelirdi…
Her keseye hitap eden vitrinler, giyimden oyuncağa hediyelik eşyalarla donatılırdı…
Vitrinleri çevreleyen minik ampuller, mağazaların olmazsa olmazıydı…
Renkli ışıklar saçarak yanıp söndükçe mıknatıs gibi çekerdi insanları…
Aralık ayının ilk günlerinde başlardı hareketlilik…
Yeni yılın ilk günlerine kadar sürerdi…
Eşe, dosta hediye almak adettendi…
Oyuncaklar ise zorunluluktu…
Daha yılbaşı gelmeden evin miniği, beklentisini kendince üstü kapalı olarak günde en az dört-beş kez dile getirirdi.
Bir de şimdilerde unutulmaya yüz tutan tebrik kartları vardı…
Eşe, dosta, sevgiliye, anneye, babaya hitap eden kartlar…
Hasret, özlem ve sevgi kokan kartlar…
Ulus ve Kızılay meydanlarında birer-ikişer metre aralıklarla yerleştirilen tezgahlarda satışa sunulan kartlar…
Ve hemen her tezgahın başında toplanan kalabalıklar…
Büyüklere gönderileceklere kent manzaralı kartlar,
Asker ocağından gönderileceklerin olmazsa olmazı bayraklı kartlar…
Sevgiliye gönderilecek olanın demir başı ise kalpli olanlar…
İster güllü, ister menekşeli, ister, papatyalı olsun…
Bir yerinde kalp olacak mutlaka…
Bir de pembe zarf…
Eğlenceli olurdu tezgah başları…
Satıcılarda ise bin bir marifet…
Maniler, tekerlemeler…
Sanırsın ki, kalbur üstü bir mekanda sahne alıyor…
Sırf bu şenlikli manzarayı görmek için bile gelenler olurdu Kızılay'a, Ulus'a…
Şimdilerde gerilerde kaldı o hareketlilik...
O coşku…
Tebrik kartları gibi görünmez oldu…
Bir zamanlar yeni yıl arifesinde iğne atsan yere düşmezdi…
Sokaklar insan kaynardı…
Kızılay'da, Ulus'ta
İnsansız kaldı mağazalar…