24 Haziran seçimleri kapıya dayanmışken ve de OHAL süreci uzamışken Türkiye’nin ekonomisine de bir bakmak gerek… Doların, Euro’nun, altının durumu ortada. Seçim kararı sonrası küçük bir düşme olsa da Dolar ve Euro cazibesini sürdürüyor. Altın derseniz keza yerini koruyor bu anlamda. Faizler öyle ki vatandaşa yansıyan kısmıyla dile getirmek gerekirse; Banka kredileri ile konut alımı yerine senetle satış dönemi yürürlükte. Yani vatandaş yüksek faizden kurtulmak için senet vererek borçlanıyor. Senetler ödenmezse de onu artık sonra düşünürüz… Bununla birlikte binası yükselen firmaların batak durumları ve kayyum atamaları da bir diğer gerçek.
Küçük, büyük, ortaboy işletmeci, sanayici, esnaf destekler, hibeler ve kredileri takip ederek ayakta durma çabası içerisinde. Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK) Başkanı Bendevi Palandöken, esnafın veresiye defterinin 20 milyar lirayı aştığını açıkladı…
CHP Parti Meclisi Üyesi, İzmir Milletvekili Doç. Dr. Selin Sayek Böke’nin 7. Kez uzatılan OHAL sürecinde Türkiye ekonomisine ilişkin raporundan da söz etmekte fayda var yeri gelmişken…
OHAL’in kalıcı olmasının sakıncalarına dikkat çekiyor Böke. Ve OHAL içindeki Türkiye ekonomisi ile ilgili saptamalarını şöyle aktarıyor:
“2014’den bu yana her birimizin ortalama geliri 1516 dolar azaldı.
2014 yılında 12 bin 112 dolar olan kişi başına milli gelir 2016 yılında 10 bin 883 dolara, 2017 yılında 10 bin 597 dolara düştü.
1990-2017 arasında yıllık ortalama işsizlik oranı yüzde 8,8 iken 2014-2017 yılları arasında bu oran yüzde 10,5 oldu.
İşsiz sayısı 586 bin kişi arttı. İşsiz kalanların yaklaşık üçte ikisi kadın.
TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi verilerine göre sigortasız çalışan sayısı 2014’ten 2017’ye 1 milyon 70 bin kişi arttı.
Demokrasilerde işsizlik yüzde 7, otoriter rejimlerde ise yıllık ortalama yüzde 10.
2017 yılında asgari ücretliye yapılan yüzde 8 oranındaki zam yüzde 11,92 düzeyindeki enflasyonun çok altında kaldı. 2010 sonrasında reel zam alamayan kamu emekçileri için kayıp daha da büyük.
KHK’lar vasıtasıyla emekçilerin yasal hakkı olan grevler ertelendi.
Hükümetin verdiği açık taahhütlere rağmen, “taşeron işçilerine kadro uygulaması'' göstermelik olmaktan öteye gidemedi ve kadroya geçişlerde çok büyük eşitsizlikler ve haksızlıklar ortaya çıktı. “Taşeron işçileri kadroya alacağız" denilerek başlatılan uygulama, iktidar partisi adına yeni bir kadrolaşmanın aracı haline getirildi.
……..
Enflasyon zirve yaptı. OHAL’den önceki 22 ayda ortalama enflasyon yüzde 7.8 iken, fiili başkanlık ve sürekli OHAL döneminde bu oran yüzde 10’u geçti.
Enflasyonun düşmesi için bağımsız bir Merkez Bankası’na ihtiyaç vardır… Merkez Bankası bağımsız olmayıp, siyasi baskıya maruz kalınca enflasyon yükselir.
2014’de en zengin yüzde 20’nin geliri en yoksul yüzde 20’den 7.4 kat daha fazlaydı. 2015’de bu fark 7.6 kata, 2016’da 7.7 kata çıktı.
OHAL sürecinde Türkiye’nin net dış borcuna 47 Milyar dolar eklendi. 2014 yılı sonunda 244.2 milyar dolarla GSYH’nın yüzde 26,5’u düzeyinde olan net dış borç sürekli hale getirilen OHAL dönemi boyunca düzenli olarak arttı. 2017 yılı sonu itibariyle, net dış borç 291.2 milyar dolarla GSYH’nın yüzde 34,2’sine kadar yükseldi.
Brüt dış borcu ise GSYH’nın yarısını da aşarak yüzde 53,3 oranına çıktı ve borç tutarı 453.2 milyar dolara yükseldi.
Küresel rekabet gücü endeksinde 2014’de Türkiye 144 ülke arasında 45. sıradayken, 2017’de 137 ülke arasında 53. sıraya geriledi.
Türk Lirası, Ağustos 2014’ten bugüne yaklaşık yüzde 90 oranında değer kaybetti. 20 Temmuz sivil darbesinden beri yaklaşık yüzde 35 oranında değer kaybetti. Sadece geçtiğimiz hafta TL 10 kuruş değer kaybına uğradı.''
İşsizliğin kalıcı çözümü, enflasyonun düşmesi, TL’deki değer kaybının durdurulabilmesi, faizlerin düşmesi, borçluluğun azalabilmesi, emeğin haklarının korunabilmesi, yoksulluğun azaltılması ve gelir dağılımının daha eşit hale getirilebilmesi için OHAL kalkması gerektiğinin altını çiziyor Böke ve tüm bu hallerin bitmesi için de eksikleri giderilmiş bir parlamenter demokrasinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor.