Öyle de battık böyle de…  

Umutların tükendiği nokta vardır ya…

İşte tam o noktada bekleşiyoruz…

Yorgun, çaresiz…

Giderek artan hayat pahalılığı bu noktaya getirdi hemen herkesi.

Yarınlar ne getirecek, neler götürecek belli değil.

İyi kötü tahmin edebiliyoruz…

Ediyoruz da, etmiyormuş gibi moralleri dik tutmaya çalışıyoruz.

Bir tek o kaldı…

O da giderse yandık ki, ne yandık.

Aile meclislerinin bir numaralı konusu yaşam koşullarının ağırlığı…

Birine ‘’oh’’ dedirten koşullar, ötekinin ‘’ah’’lamasına neden oluyor.

Kara baht, kem talih işte…

Kuşatmış dört bir yanı…

Nasrettin Hoca’nın çocuklarının durumuna döndük adeta…

Aktaralım fıkrayı, haklı mıyız, haksız mı?

Kararı siz verin.

Nasreddin Hoca’nın iki oğlu varmış. Oğullarından biri çömlekçilik yaparak geçimini sağlarmış. Hoca bir gün oğlunu ziyarete gitmiş. Oğlu dertli bir şekilde yakınmış:

 – Baba çok heyecanlıyım çünkü bütün paramı bu çömleklere yatırdım. Hava güneşli olur da kururlarsa zengin olacağım. Yağmur yağarsa hepsi çatlayacak ve anam ağlayacak.’’ demiş

Hoca dertli bir şekilde diğer oğluna gitmiş. Oğlu o sırada tarlasında oturmuş düşünüyormuş:

– Ah baba hoş geldin. Bütün paramı bu tarlaya yatırdım. Eğer yağmur yağarsa zenginim ama kuraklık olursa her şeyimi kaybederim ve anam ağlar, demiş.

Nasreddin Hoca eve dönmüş. Sıkıntılı olduğunu gören karısı:
– Ne oldu Hoca canın sıkkın, diye sormuş.

Hoca iç çekip yanıtlamış:

– Sen kendi halini düşün. Çünkü yağmur yağsa da yağmasa da oğlanlardan birinin anası ağlayacak.

Durum budur…

Ey umut neredesin?

‘’Elma dersem çık’’

Armut’’ dersem de…