Neoliberal dönem, 1980 sonrası sermayenin sınırsız genişleme ihtiyacının yeniden serbest bırakılmasıdır. Bu durum kanser hücrelerinin sınırsız çoğalması gibidir ve bu bağlantı tesadüfi değildir. Hatırlayalım, sınırlı kaynaklarda sınırsız genişleme arzusu tıpta kanser olarak nitelendirilir. Bu durum hayatımızın her alanını etkilemekte ve tüketim çılgınlığında yeni bir insan modeli yaratmaktadır. Ruhumuzdan dış görünüşümüze her şeyin metalaştığı günümüzde neoliberal mantığı günlük hayatımızdaki hali ile irdeleyelim.
Yemek kuryeleri, dünya genelindeki Uber araç mantığı, günümüzde gig economy olarak değerlendirilir. Özgür girişimci adı altında sosyal güvencesiz proletarya normalleştirilir. Sigortasız ve çoğu zaman denetimsiz çalışan işçiler girişimci değildir aksine patronu çoğu zaman belirsiz bir güvencesizlikle yaşarlar. Zaten sistem hiçbir zaman "Biz sizi iliğinize kemiğinize kadar sömürmek niyetindeyiz, buna da böyle hoş bir kılıf bulduk." demez ama pratikte iş hep oraya gelir, kapitalizm kimsenin gözünün yaşına bakmaz ama neoliberal turbo kolunuz bacağınız kopsa ve hatta ölseniz bile bakmaz.
Uzaktan / yarı zamanlı çalışma pratiği. Ahhhh bir Z kuşağı olarak hayallerimi süsleyen iş tanımı kesinlikle uzaktan çalışmadır. Peki bu durum realitede nasıl? 7/24 SANA ULAŞABİLİRİM mantığı ile hareket eden bir işveren modeli karşımıza çıkıyor. İşçinin sürekli ulaşılabilir olduğu bu yeni sömürü biçimi fazladan kalınan mesai parasını ne kadar ödüyor dersiniz? İşte sözde ağzımıza bir parmak bal çalarak günün 24 saatini gasp eden bir sömürü sistemi, ne harika değil mi? Gençler de iş beğenmiyor yahu!
Peki ya neoliberalizmin finansallaşma etkisi? Neoliberal mantıkta finans kapitalin mutlak hakimiyeti vardır. Finans sektörü reel üretimden çok daha hızlı büyür. Yani değer üretmeyen sermayenin daha da şişmesi durumu, yani konut fiyatlarında devasa artış, kripto balonları, eğitim ve sağlık temel ihtiyaçlarının ürünleşmesi gibi derin ekonomik yaralar yaratır. Finansallaşmada yatan mantık şudur: Doğrudan bir emek sömürüsüne gerek yoktur, üretimsiz sermayenin değerinin artması da birikimi olan kesimi olumlu etkilerken bilin bakalım normal ortalama insana ne olur? Bir ömür bir oda ev almanın hayali kurulur. Tekelleşme arttıkça o ev piyasası daha da olumsuz etkileneceği için her geçen gün daha da ev veya herhangi bir mülk alınamaz hale gelir.
İşin psikolojik yanı ise toplumsal atomizasyon olarak adlandırılan etkisinin olması. Başarısızlık zayıflıktır. Her türlü zayıflık bireyin kendi suçudur, sistemin bir suçu yoktur. Düşene bir de sen vur, toplum diye bir şey yoktur gibi korkunç argümanları olan bu olgu neoliberal sistemin bireyci mantığının bir sonucudur. Hep toplumsal çürüme deniyor ya, alın size toplumsal çürümenin kaynağı. Özellikle de bizim gibi kollektif yaşam kültüründen gelen milletler bu tip durumlardan diğer medeniyetlere göre bence çok daha fazla etkileniyor. Sistem herkesi eşit tüketmiyor, bazılarımızı çok daha ağır tüketiyor. Bazı kültürleri, kimlikleri çok daha acımasız bir şekilde tüketim çarkına alıyor.
Dünya genelinde otoriterleşme eğilimi ise yine tesadüfi değildir aksine neoliberal mantık ülkelerdeki %1'i korumaya odaklanır. Tüm devlet aygıtları herzaman burjuvanın elindeydi, ondan öncesinde aristokrasinin elindeydi demem o ki bu aygıtlar güçlünün gücünü koruması içindi ve halen de öyle. Günümüzde sosyal demokrasi balonunun patlamasının ardından bu durum bir kez daha belirginleşti. İnsanlık tarihi yeniden bu vahşeti normalleştiriyor. Otoriterleşme dediğimiz şey nedir? Bürokrasi kanadının devreden çıkması ve "karizmatik" olarak propagandası yapılan liderlerin aslında sermaye için çabuk karar alma mekanizmasıdır. Bugün dünya siyaseti Trump üzerine yazıp çizerken onun psikolojisinin yerinde olmadığından ve mevcut politikaların yanlışlığının sıklıkla Trump'ın suçu olduğundan bahsederek ele alır ama Trump ve benzeri liderlerin aslında neoliberal sistemin ürünü olduğunu göremez veya göstermek istemezler. Bu insanlar halkların değil sermayenin liderleridir ve otoriter rejime otoriteden faydalanan sermaye muhtaçtır. Bürokrasi artık istenilen bir şey değildir, aksine derhal kurtulması gerekilen bir formalitedir.
Bugün şikayet ettiğiniz her şey aslında mevcut sistemin ürünüdür ve sistem kendini aklamak için insanlık tarihi ile birlikte var olan çirkin argümanlarını yeniden üretir: faşist dalgalar, nefret söylemleri, halktaki kutuplaşma durumu birer hedef çarpıtma politikasından başka bir şey değildir. Bugün yaptığımız ırkçılık, mezhepçilik, memleketçilik vesaire her tür insanı değersizleştiren şeyin arkasında işte tam da bu sistem yatmaktadır ve ötekine karşı olan nefretimiz sistemin en güçlü maskesidir.