Neden Erkekler Feminist Olmalıdır?

Bilinen yaygın bir kanı olarak feminizim, kadın hakları ile özdeşleşmiştir ve bu alanda erkeğe yer olmadığı ve hatta erkeğin erkekliğinin üzerinde bir tahakküm ve güç mücadelesine dönüştüğü sıklıkla vurgulanmaktadır.

Buna karşılık mücadeleye tamamen yabancı ve yanlış anlaşılmalar üzerinden konuşan insanlar ise anti-feminist propaganda ile toplumdaki eşitsizliğin üzerini keyifle örtme çabası içerisindedirler. Bunu çoğu zaman bilinçsizce yaptıkları kanaatindeyim, nedenini birlikte inceleyelim. Hazırsak bugün erkekleri özgürleştireceğiz...

Öncelikle toplumdaki kadın algısının ne kadar yanlış yapılara sahip olduğu ve değiştirilmesi gerektiği üzerine sıklıkla yazıp çiziyoruz. Peki madalyonun öbür tarafından bakalım: Erkek algısı nasıl? Ataerkil bir toplumda erkekten mükemmel bir performans beklenir.

O; ailenin geçiminden sorumlu, asla yıkılmaz, ağlamaz, uzun boylu, karizmatik, zengin olmalı ve hatta aynı zamanda koşarken keman çalıp nefesini tutabilmelidir. Böyle anlatınca da gerçekten benim de yüreğim sızladı. Aslında erkeklerin de hareket alanını kısıtlayan ve toplumda yer edinmelerine karşı olan şey üzgünüm beyler ancak feminizm değil ataerkil zihniyetin ta kendisi.

Bu yukarıda saydığım artıların herhangi birine sahip olmayan erkek algısal olarak “eksik erkektir” ve yeterince “saygıyı” haketmez. Öylesine korkunç bir minderde savaş vardır ki karşı cinsi suçlayarak bu yarışı kazanmaya çalışmak kesinlikle en kolayı olurdu ancak bununla bir çözüme ulaşamadık. Feminizm aslında o “güçsüz” erkek ile toplum arasında da koruyucu bir bariyer rolü üstlenir. Eksi gibi görünen eksikliklerin aslında sizin suçunuz olmadığını ve bunların toplumsal cinsiyetin bir ürünü olduğunu vurgular. Minderlerde gözleri bağlı şekilde boğuşturulan şahısları hedef almaz, komple minderin bozuk olduğunu iddia ederler.

Bu anti-feminist propaganda elbette alevlenmelidir çünkü arka planında sınıfsal bir mücadeleyi de gizler. Özünde ataerkil düşünce otoriteye olan derin hürmeti barındırır. Erkekten beklentininn yüksek olması rekabetçi bir tutum sunar ve her erkeği aslında adeta ‘erkek erkeğin kurdudur’ şeklinde kodlar. Topluca bir refah artışındansa talep rekabetçi bir sıyrılmaya evrilir ve bunun doğal olduğuna toplum inandırılır çünkü başarılıyı ayırt etmenin yolu başarısızların varlığı ile ilan edilir. Bu başarısızlık en basit örneği ile zengin olmayı başaramamış erkektir.

Bu süreçte haliyle pek çok bastırılmış duygu var olur. Bunun şiddete eğilim boyutuna değinmeme gerek bile yoktur sanırım çünkü bunu alana promosyon olarak ne yazık ki hediye edilen bir ürün. Kendinden ağlayabilme özgürlüğünü bile çalan bir kitleden bahsediyoruz. 

Bana nedense bu olay ‘Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev’deki irade devrini hatırlatır. Sahi gerçekten bu canavarı beslerken aslında onun hiç size ait olmadığı aklınıza geldi mi? Aslında bir kazanın içindeki yedi başlı ejderhadan farksız olan ataerkil zihniyetin sadece kadınları değil erkekleri de o kazanın içine çekmesi oldukça ironiktir. Adeta kuyruğunu yiyen bir yılan gibi kıvrılır ve kendini boğana kadar bu döngüden çıkamaz.

Bugün beylerin prangalarını sökmek için yazıyorum. En son yazımda kadınların içindeki cadılara seslenmiştim. Şimdi ise erkeklerin içlerindeki özgür atlara seslenmek istiyorum.

Benim kitlem oldukça kıymetlidir, kimsenin cadıları evlere hapsetmesine veya atların saçlarını zorla kesip bir kazığa bağlamasına izin veremeyeceğim kadar kıymetli...