Ne olacak bu tarımın hali?.. (III)

Önceki yazımızda 1990'lı yıllarda neo-liberal ekonomi politikalarının uygulamaya konulmasıyla ABD yönetiminin akıl hocası Kissinger'ın 1973 yılında söylediği 'Gıdayı denetlersen insanları denetlersin' sözünün hayata geçirildiğini...

Tarım kesiminde üreticileri desteklemek amacıyla oluşturulmuş Kamu İktisadi Teşekküllerinin tasfiyesiyle başlayan sürecin tarıma verilen desteklerin adım adım azaltılmasıyla ilerlediğini...

Ve 1999 yılında 'Tarım Reformu Uygulama Projesi' uyarınca tarıma verilen tüm desteklerin kaldırılmasıyla çiftçinin üretim yapamaz hale getirildiğini söylemiştik.

***

Bu proje, aslında daha önce IMF ile imzalanan stand-by anlaşmasında yer alan koşulların yerine getirilmesi için Dünya Bankası tarafından hazırlanmış bir tuzaktı...

Amaç, tarımsal KİT'leri özelleştirmek ve tarım sektörünü yüksek faiz için ülkeye gelen sıcak para aracılığıyla borç batağına sürüklemekti...

Bu amaçla tarım sektörüne verilmesi gereken ürün bedelleri ve destekler, içi boşaltılmış bankaların kurtarılmasında kullanılmış, bankacılık sektörü küresel sermayenin denetlediği bir yapıya kavuşturulmuş, sıcak paranın girişi için gerekli kanallar oluşturulmuştu.

***

Bu operasyon, yalnız tarımın değil ülkenin siyasi yapısını da değiştirdi...

IMF ile stand-by anlaşmasını imzalayan ve Dünya Bankası'nın Ortadoğu sorumlusu Kemal Derviş'i yurtdışından getirerek 'Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı' yapan DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti, '15 günde 15 kanun' operasyonunu tamamladıktan hemen sonra yükselen tepkiler nedeniyle dağıldı ve erken seçime gitmek zorunda kaldı...

Seçimlerin galibi, bir yıl önce kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) olurken, koalisyon hükümetini oluşturan partilerin hiç biri barajı aşamadı...

Seçimlerin en dikkate değer sonucu ise, bir önceki seçimde yüzde 30'a yakın oy alan koalisyon hükümetinin 'büyük partisi' DSP'nin oyunun yüzde 1'e kadar düşmüş olmasıydı...

Koalisyon hükümeti batarken DSP'yi terk eden Kemal Derviş'i 'umut olarak' transfer eden CHP, ise yüzde 20'nin altında kalarak Meclis'e girmeyi güçlükle başardı.

***

AKP, seçim öncesi propaganda çalışmalarında IMF programının ve çiftçiye verilen desteklerin eleştirilmesine ağırlık vermiş, bunun sonucunda kırsal kesimden gelen oyların neredeyse tamamı AKP'ye gitmişti...

AKP, iktidara geldikten sonra ürün primlerinin bir bölümünü tekrar uygulamaya koyarken, tarımsal kredi faizlerini düşürdü ve çiftçinin kaynak ihtiyacının bir bölümünün bu yoldan karşılanmasını sağladı...

Bu arada bankacılık sektörü de koalisyon hükümeti döneminde tarımdan aktarılan kaynaklar kullanılarak yeniden toparlanmış, böylece Türkiye'ye gelen sıcak paranın bir bölümünün kredi olarak tarım kesimine akmasını sağlayacak kanallar hazırlanmıştı.

***

İşte AKP'nin 20 yıla yaklaşan kesintisiz tek başına iktidar döneminin sırrı buradadır...

Tarımsal desteklerin 'sıfırlandığı', tarımsal kredi kullanımının yetersiz kaynak ve yüksek faizler nedeniyle 'dibe vurduğu' koşullarda iktidara gelen bu parti, desteklerin bir bölümünü yeniden uygulamaya koyduğu ve kredi musluklarının açılmasını sağladığı için yıllarca çiftçiler tarafından 'bolluk dönemi'nin bir simgesi olarak görüldü...

Ne var ki, AKP Hükümetinin uyguladığı tarım politikaları da aslında daha önce uygulamaya konulan küresel neo-liberal politikaların bir devamıydı. Nitekim, 2006 yılında AKP Hükümeti tarafından çıkarılan Tarım Yasası, her yıl bütçeden asgari GSMH'nın yüzde biri oranında bir fonun tarımsal destekleme için ayrılmasını öngördüğü halde o kanun tek bir yıl bile uygulanmadı.

***

Yine aynı nedenle, geçtiğimiz yıl 'Tarımda Milli Birlik Projesi' adı altında, tarım sektörünü tümüyle bir kaç büyük şirketin yönlendireceği bir 'holding'in denetimi altına sokma yönünde bir girişim başlatıldı, ancak gelen tepkiler nedeniyle bu proje daha sonra rafa kaldırıldı...

Halen, kaynak sıkıntısı nedeniyle tarım topraklarının ekilmeden bırakılması uygulaması genişlemekte, kayıtlı çiftçi sayısı azalmakta, özellikle genç kesim çiftçiliği ve kırsal alanı terk etmektedir...

Bunun sonucunda temel tarım ürünlerinde rekolteler düşmekte üretim açığı 'sıfır gümrüklü ithalat' yoluyla kapatılmaya çalışılmaktadır.

(Devam edecek)