“Nas bu, nas”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, AKP Genel Başkanı olarak partisinin TBMM Grup toplantısındaki konuşması başladığında 10.40 seviyesinde olan dolar 11 lira sınırına dayandı. İlk değildi bu. Daha önce de genellikle doların sıçrama yaptığı, tansiyonun yükseldiği anlarda Erdoğan'ın hamaset yüklü sözleri piyasayı alevlendirmişti.

Ekonomi biliminin bugüne kadar henüz keşfedemediği 'faiz sebep, enflasyon sonuç' teorisi hakkında kitap yazdığını (!) öğrendiğimiz Erdoğan, son grup konuşmasında önemli bir meseleye açıklık getirdi aslında. Bütün ekonomistler yıllardır, müellifinin Erdoğan olduğu bu teoriyi, iktisat ilmi açısından değerlendiriyordu. Meğerse, konu ilahiyat alanına giriyormuş. Sözleri şöyle:

'Bu görevde olduğum sürece faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi de sürdüreceğim. Bu konuda nas ortada, nas ortada olduğuna göre sana bana ne oluyor. Olaya buradan bakacağız ve ona göre de adımımızı atacağız.'

Nas, dinsel bir kavram. Kuran-ı Kerim ve hadisteki kesin önermeleri kapsıyor. Erdoğan da diyor ki, 'Dinin emrettiği hükümler hakkında söz söylemek sana bana düşmez, Allahın hükmüne uyulacak.'Erdoğan'ın zihin haritasını anlı şanlı akademisyenlerden daha iyi çözen laikçi teyzeler, hayatın her alanının dini referanslarla düzenlenmesi gibi bir gündemin varlığına hep inanmışlardı. 'Biz artık muhafazakar demokratız' diyen İslamcı siyaset, gizli ajandanın maddeleri gündeme geldiğinde her zaman inkar yolunu seçtiyse de artık toplum ve devletin İslami kurallara göre dizayn edilmesi konusunda planlı sistematik bir sürecin işletildiği konusunda şüphe yok. Erdoğan daha önce de türbanla ilgili yargı kararını tanımadığını, inancın neyi emrettiğine baktığını söylemişti. Eğitim genel olarak dinselleştirilirken 14 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete'de faizsiz finans kuruluşlarının denetimine ilişkin standartlar belirlenirken Kuran-ı Kerim ayetlerinin esas alındığı da anımsanacaktır. Sık sık laiklik aleyhtarı görüşlerin dillendirilmesi, anayasada yeralan bu hükmün kaldırılmasının istenmesi gibi daha pek çok açıklama ve uygulama, Cumhuriyet'in 100. yılı için sık sık ifade edilen 2023 vizyonunun ne olduğunu tartışmasız izah ediyor. Kaldı ki, bugün üniversitelerde gerçekleştirilen akademik çalışmalara bakıldığında başta bankacılık ve hukuk alanı olmak üzere devlet-toplum düzeninin İslami kurallara bağlanmasına ilişkin pek çok tez hazırlandığı da dikkatlerden kaçmamalıdır.

Güncel tartışma konusuna dönecek olursak, faizin haram olduğuna dair dini hükmün hayata geçirilmesiyle ilgili bir gayret ve çaba, Erdoğan'ın kafasında samimi olarak varlığını koruyor. Muhtemeldir ki, 2023 vizyonunun ön denemelerini yapıyor. Ancak bu dindarlık biçiminin, karşıtlarının asla hayal edemeyeceği düzeyde bir pragmatizmi barındırdığı da malumdur.

Çünkü, izlenen liberal politika, inşaat sektörüne odaklanmış hormonlu büyüme modeli, demokratik alanın daraltılması, ifade ve düşünce özgürlüğünün kısıtlanması, yargının siyasal iktidarın aparatına dönüşmesi, kamplaşma yaratan bir siyaset dilinin yaygınlaştırılmasıyla birlikte duvara çarptı. Hangi reçete uygulanırsa uygulansın artık iflah olmayacak bir Türkiye var. Eğitim ve sağlık çöktü, yeni istihdam alanları yaratılamıyor, genç işsizliği toplumsal istikrarı tehlikeye düşürecek seviyelere çıktı, gelecek kaygısı, tedirginlik, kamu kaynaklarının iktidar yandaşı gruplara inanılmaz bir ölçüsüzlükte transferi, enflasyon, pahalılık, en temel insani ihtiyaçların bile karşılanamaz noktaya gelişi, üstüne üstlük içerdeki kötü yönetimin etkilerini derinleştirecek bir iklim krizi...

Öyle bir görünüm var ki, Türkiye cami avlusuna bırakılmış çocuk gibi sahipsiz. Araba kontrolden çıkmış durumda ve sanki duvara çarpacağı anın beklendiği bir halet-i ruhiye hakim.

Elbette ki, inandırıcı olmasa bile bu ahval ve şeraite dair bir açıklamanın yapılması gerekiyor ve en kolay seçiliyor. Erdoğan da yolsuzluk, yasaklar, yoksullukla mücadeledeki başarısızlığını sorgulama alanından çıkarmak için İslamcı siyasetlerin bilindik yöntemine başvuruyor. Konuyu kutsal alana çekerek din istismarcılığı yapmak, başarısız politikasına bu yolla meşruiyet kazandırmak...