"Yedi derviş bir posta oturur, iki padişah cihana sığmaz" derler.
Bu atasözü, dünya şamatasından, şehvetinden, gösteriş ve saltanatından, zenginliğinden uzak nefis terbiyesinin geniş manevi iktidarı ile bir cihanı iki padişaha dar eden dünyevi iktidarı işaret eder.
Tarikat ve cemaatlerin genellikle mürit topluluklarına telkin ettikleri “bir lokma bir hırka” söylemi ile nefis terbiyesini sağladıkları, dünyevi zevklerden uzak kaldıkları kanaati yaygındır. Oysa tarikat ve cemaatlerin pek çoğu, günümüzde iktidar erkinin bir parçası haline geldikleri gibi her biri bir holdinge dönüşmüş durumdadır.
Adıyaman’ın Kahta ilçesine bağlı Menzil köyünde adeta özerk bir yönetim kuran Menzil tarikatı şeyhi Abdulbaki Erol’un ölümünden sonra düzenlenen cenaze töreni vesilesiyle görüp işittiklerimize bakılırsa, dinsel gruplar, ahret hayatından çok daha fazla bu dünyadaki zevki sefayı, konforu, güç sahibi olmayı esas alıyorlar. Mevsim şartlarına göre üzeri açılıp kapanabilen adeta bir sarayı andıran lüks villalar, hamamlar, saunalar, son model otomobiller, koruma orduları dünyeviliğin alamet-i farikaları.
Yaşı 50’nin üstünde olanlar gayet net hatırlayacaklardır. 12 Eylül’den sonra sola karşı bariyer olacağı düşüncesiyle dinselleşmenin önünün açılması, tarikat ve cemaatleri güçlendirmiş ve toplumsal tabanlarını genişletmelerini sağlamıştı; aynı zamanda İslami finans kurumlarıyla ilgili de ilk düzenlemeler yapılmıştı.
O yıllarda hem Türkiye’den hem de yurt dışından tanınmış isimlerin de özellikle öne çıkarıldığı çok gizemli hidayet öyküleri dilden dile dolaşırdı. İlgili tarikat ve cemaat grubunun siyasal, ekonomik ve toplumsal gücünü artırmaya da vesile olan bu hidayete erme turlarının yapıldığı mekanlardan biri de Menzil dergahıydı.
Dergaha gidip tövbe edenin hayatının tamamen değiştiği, zararlı alışkanlıklardan kurtulduğu, daha zühd içinde kalıp, huzurlu bir ömür geçirdiği anlatılıp dururdu. Kamuoyunun yakından tanıdığı siyasetçiler de sık sık dergahı ziyaret ederek şeyhlerin eteklerine yüz sürerlerdi. Örneğin, MHP’nin Türk-İslam sentezci çizgisinde İslamcı vurguyu öne geçiren ve kendine ayrı bir yol çizen BBP kurucusu ve lideri Muhsin Yazıcıoğlu, Menzil dergahının müdavimleri arasındaydı; hatta sık sık ülkücülerle doldurduğu otobüslerle Menzil seferleri gerçekleştirdiği bilinir. Öyle ki, Menzil dergahının Adıyaman’da bölgesel bir tarikat iken batıya, Orta Anadolu’ya açılmasının BBP üzerinden sağlandığına dair anılar da mevcuttur. Nitekim, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin Menzil şeyhinin cenaze konvoyundaki görüntüleri, Yazıcıoğlu döneminde kurulan ilişkilerin devam ettiği anlamına geliyor.
Menzil tarikatı, MHP-BBP ile yakın diyalog içinde oldu ama 2000’li yıllardan itibaren AKP ile ilişkilerini geliştirip bürokraside nüfuz elde etmeye başladı. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, dergahın has müridi idi. Özellikle Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve yargıda kendisine alan açmaya çalıştığı gözlenen Menzil, 15 Temmuz’dan sonra Fetullahçıların tasfiye edildikleri her alanda oluşan boşluğu doldurmaya aday dinsel gruplardan biriydi. Nitekim, iktidar ilişkileriyle hızla büyüdü ve holdinge dönüştü. Her mürit aynı zamanda bir müşteri demekti. Eğitimden sağlığa, inşaat malzemelerinden kuyumculuğa kadar pek çok alanda faaliyet gösteren onlarca şirket kurdular ve ekonomik ağlarını geliştirdiler.
Menzil tarikatının “Gavs” olarak isimlendirilen şeyhi Abdulbaki Erol’un ölümünün ardından üç oğlu arasında başlayan post kavgasının nedeni de kurulmuş onlarca şirket ve insanın gözünü döndürecek büyüklükteki devasa mal varlığı… Kamuoyuna yansıyan haberlere göre, şeyhlik konusunda anlaşamayan üç oğul, köydeki üç ayrı camide irşat faaliyetlerini sürdürmeye karar verdi.
Cemaat üçe bölündü ama servet, her halükarda Menzil şeyhlerinin elinde…
Gerçekten takva sahibi olsalardı üçü bir posta sığabilirdi ama her biri padişahlığa aday şimdi.