Maziye özlem

Sanki yabancı diyarlardayız…

Birbirimizi tanımaz olduk.

Bırakınız aynı mahallede yaşamayı, aynı sokakta, hatta aynı apartmanda yaşadığı eski dostları bile tanımaz oluyor insan.

Başımız hep yerde…

Bir dik tutabilsek…

Belki anımsayacağız üst katta oturan apartman komşusu ile ortaokul sıralarında aynı sırayı paylaştığımızı…

Tarih öğretmeninin tüm sınıfa yönelttiği soruyu yanıtlamak için birbirimizle yarışırcasına parmak kaldırdığımız, dikkat çekmek için de bazen heyecanlanıp eyleme ayağa kalkarak devam ettiğimiz günleri.

Tabii bazen kulağımızın çekilmesine neden olan haytalıklarımızı da…

Şimdilerde kimse kimseyi görmüyor…

Ne komşu bizi…

Ne de biz komşuyu…

Omuzlar çökmüş,

Bakışlar yerde…

Herkes kendi derdinde…

Yaşam koşullarının ağırlığı, bırakın eski dostları, arkadaşları neredeyse insana insan olduğunu unutturacak siklette…

Kalmadı öyle kadim dostluk, can yoldaşlığı, ölümüne kan kardeşlik…

Yaşam koşulları zorlaştıkça sevgi tomurcukları da terk edip gitti yürekleri…

Mahalle bakkalının veresiye defteri…

Tozlu sahalarda top peşinde koşmalar…

Selamlaşmalar, gün aydınlar…

Bayram sabahları daha gün doğmadan birer birer komşu kapılarını tıklatıp, harçlık koparmak…

Bazen de ikram edilen şekerle yetinip, daha az sevinmeye razı olmak.

Akşamları ailece açık hava sinemasına gitmek…

Asıl oğlan göründüğünde alkışlayıp, öpüşme sahnelerinde hep birlikte ıslık çalmak.

Bir yandan da muzır muzır gülüp, yan koltukta oturan arkadaşımızın kolunu dürtmek…

Bilgisayarın, cep telefonunun, televizyonunun olmadığı günler…

Bir fincan kahvenin yüzyıl hatırı olduğu dönemler…

Eskiyi özlüyor insan…

Güleç yüzler…

Kambursuz bedenler…

Hem de çok özlüyor…