O şiiri bilir misiniz?
'Japon Balıkçısı'nı…
Hani, 'Denizde bir bulutun öldürdüğü' Japon balıkçısına adanmış şiiri…
'Pasifik'te sapsarı bir akşamda' o Japon balıkçısının dostlarından dinlenilmiş türküyü?
O balıkçının dostlarından dinlenilmiş bir türkü olarak yazdığı şiirde ne diyor şair?
'Balık tuttuk yiyen ölür / Elimize değen ölür. / Bu gemi bir kara tabut / lumbarından giren ölür.'
Şu dizeler de aynı şiirden:
'Badem gözlüm beni unut / Boynuma sarılma, gülüm, / Benden sana geçer ölüm.'
Şiir, şöyle biter:
'İnsanlar ey nerdesiniz?'
***
Koca dünyamız (Evrende küçücük de, bizim için kocaman…), mini minnacık, o kadar ki gözle görülemiyor bile, öylesine bir virüse teslim oldu…
Yenildi!
Şimdi o yenilgiden kurtuluş yolu aranıyor…
Arıyoruz…
Önlemlerin başında ne geliyor?
'Sosyal mesafe' dedikleri…
Yanlış ifade elbette!
Kültürel donanımı olmayan, dili, kavramları anlayamayan insanlar dünyamızı yönettiği için 'Sosyal mesafe' dediler.
Öylece yerleştirdik belleğimize…
Fiziksel mesafeden söz ediliyor oysa… Bir insanla en az iki metre (adım değil!) uzakta durmaktan…
Bu bir yana da, bu araya mesafe koyma zorunluluğunu yaşarken Nazım'ın (Hikmet) dizeleri geliyor usuma:
'Boynuma sarılma. gülüm, / Benden sana geçer ölüm.'
Sizin usunuza gelmiyor mu?
***
Hastanelere taşınıyor ateşi yükselen, öksürük nöbetleri başlayan, solunum sıkıntısı yaşayan dolayısıyla koronavirüs kaptığından kuşkulanan insanlar…
Başka hastalıklara bakılmıyor zaten…
Hastaneler koronavirüsle ilgileniyor bir tek…
Hastalar yatıyor…
Yarına çıkmayacağız belki düşüncesiyle…
Ve yine Nazım'ın dizeleri sökün ediyor:
'Hastalar / Kardeşlerim / İyileşeceksiniz. / Ağrılar, sızılar dinecek / Yumuşak, ılık.. // Bir yaz akşamı gibi inecek / Ağır, yeşil dalların ardından rahatlık. / Hastalar, kardeşlerim, / Biraz daha sabır, biraz daha inat. / Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat.'
***
Ya şuna ne demeli?
Sağlık emekçilerinin de ölüm haberleri geldi… Hepsinin simgesi oldu koronavirüsüne ilk yakalananlara ilk tedaviyi uygulayan doktorun, Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu'nun ölümü…
Bense Nazım'dan dizeleri anımsadım yine…
Ne diyordu 'Yaşamaya Dair' şiirinde?
'Yaşamak şakaya gelmez, / büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın / bir sincap gibi mesela, / yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, / yani bütün işin gücün yaşamak olacak. // Yaşamayı ciddiye alacaksın, / yani o derecede, öylesine ki, / mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, / yahut kocaman gözlüklerin // beyaz gömleğinle bir laboratuvarda / insanlar için ölebileceksin. / hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, / hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, / hem de en güzel en gerçek şeyin / yaşamak olduğunu bildiğin halde.'
Bu dizelerin Cemil Hoca (Taşçıoğlu) için yazıldığını söylesem kim hayır der?
Ama onu hiç tanımıyan Nazım yazmış işte..
***
Korona, dünyamızı esir aldı da…
Yarın var elbette…
Yarına kalanlar düşünürken, bunu da anımsayacak…
Yaşamasız imgeler peşinde koşan şairler de anımsayacak elbette..
Biliyor musunuz, yaşam bir kez daha, hem de en ağır bedelle, şiirin ne olduğunu da tartıyor?