Kırılgan üçlü...

Dünkü yazımızda ABD ve Çin arasındaki mücadeleye bağlı olarak dünya ölçeğinde yaşanan cepheleşme olayı üzerinde durmuştuk...
Bu cepheleşme İkinci Dünya Savaşı sonrasında Doğu Bloku'nun oluşmasıyla ortaya çıkan cepheleşmeden oldukça farklıdır...
O zaman iki cephe "kapitalizm/sosyalizm zıtlığı" temelinde şekillenmişti...
Gerçi aradan geçen zaman "Doğu Bloku"nda uygulanan sosyalizmin aslında o zamana dek örneği görülmemiş "burjuvazisiz bir kapitalizm", yani bürokrasinin egemenliğine dayalı tekelci devlet kapitalizmi olduğunu gösterdi...
Ama yine de ortada bir "pazar parçalanması gerçeği" vardı... Yani iki blok, kendi aralarında pazarlar oluşturmuşlar ve aralarındaki ekonomik bağları büyük ölçüde ortadan kaldırmışlardı.
***
Günümüzde yaşanan ticaret savaşı ise "küresel tek dünya pazarı" içinde gerçekleşmektedir...
Bu pazar, soğuk savaşın sona ermesinin ardından Rusya ve Çin gibi büyük "sosyalist" ülkeler başta olmak üzere daha önce "Doğu Bloku"nun oluşturduğu pazarda faaliyet gösteren tüm ülkelerin ABD egemenliğindeki "serbest piyasa" sistemine katılmalarıyla oluşmuştur...
Ne var ki zaman içinde eski siyasal sistemini koruyan ve devletin ağırlığını kullanarak izlediği tasarruf ve kalkınma politikasıyla büyük mesafe alan Çin, Rusya ile birlikte oluşturduğu Şanghay İşbirliği Örgütü'nü de kullanarak dengeyi kendi lehine çevirmeyi başarmıştır...
Günümüzde ABD'nin "küreselleşmeci" politikaları terk ederek "korumacı" mevzilere çekilmesi, buna karşılık "küreselleşme bayrağı"nı Çin'in yükseltmesinin sebebi budur.
***
Ancak Çin'in sahip olduğu avantaj, ŞİÖ içinde yer alan ya da onunla ilişkilerini geliştiren tüm ülkeler için geçerli değildir...
ŞİÖ'nün ikinci büyük gücü olan Rusya, bu örgüte gözlemci üye olarak katılan İran, ve yakın zamana kadar ABD'nin "stratejik müttefiki" iken günümüzde siyasal olarak ABD'den uzaklaşma sürecine giren Türkiye, hâlâ küresel ekonomi içindeki eşitsiz ilişkilerden olumsuz yönde etkilenmeye devam ediyorlar...
Rusya ve İran'ın ABD yaptırımlarına maruz kalmış olması; Türkiye'nin ise bu tehdit altında bulunması bu olumsuzlukları şiddetlendiriyor...
Bu durum etkisini en açık olarak bu ülkelerin para sistemlerinde yaşanan istikrarsızlıkta gösteriyor.
***
Bu açıdan duruma bir bakalım:
Yaklaşık onbeş günlük bir süre içinde Rus Rublesi, dolar karşısında yüzde 9.22 oranında değer yitirdi...
Rusya'nın kamu borcunun yüksekliği bu tabloyu daha da ağırlaştırıyor... Borcu iflasa karşı sigortalamanın maliyetini gösteren kredi iflas takası primleri (CDS) Rusya'da altı ayın en yüksek seviyesi olan 144 baz puana çıktı.
***
İran’da yıl başında 34299 seviyesinde olan dolar/Riyal kuru, Nisan ayı ortalarında 60 bini aştı...
Kurun yükselmesini piyasa araçlarıyla engelleyemeyen İran Hükümeti Merkez Bankası'nı kullanarak kuru 42 binde sabitledi... Banka ayrıca, İranlıların bankaya yatırmadan ellerinde tutabileceği döviz miktarını 10 bin Avro olarak sınırlandırdı... 42 binde sabitlenmiş haliyle İran Riyali, dolar karşısında haftalık bazda yüzde 11.63, yılbaşından bu yana yüzde 22.49 değer kaybetti...
Son olarak İran, mali işlemlerde kullandığı resmi yabancı para birimini dolardan euroya çevirmek zorunda kaldı.
***
Aynı dönemde Türkiye'de de TL dolar karşısında tarihinin en düşük değerlerini gördü... Türk Lirası bu yıl içinde Amerikan Doları karşısında yüzde 7 değer kaybetti...
ABD'nin alimünyum ve çelik ithalat vergilerini yükseltmesinden olumsuz anlamda en fazla etkilenen ülkelerden biri Türkiye oldu...
Alınan erken seçim kararının yarattğı iyimserlik ise kısa sürede söndü.
***
Türkiye'de yaşanan durum siyasal iktidarı ellerinde bulunduranlar ile Merkez Bankası'nı yönlendiren bürokratlar arasında uzunca bir süreden beri süregiden "faiz tartışması"nı yeniden alevlendirdi...
Türkiye ekonomisini yöneten Merkez Bankası bürokrasisi kurun yükselmesini engellemek için klasik bir önlem olan faiz artırımını savunuyor...
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere siyaset temsilcileri ise kurdaki yükselişin ekonomik canlanma sonucu önlenebileceği düşüncesiyle faizlerin aşağı çekilmesini istiyor.
***
Bu tartışma yurtdışında da dikkatle izleniyor...
İngiliz Financial Times gazetesi 26 Nisan tarihli sayısında, Türkiye'de Merkez Bankası'nın bu yıl ilk kez faiz artırımına gitmesini değerlendirdi...
Gazete, Merkez Bankası'nın, erken seçim öncesi ucuz kredi çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a kulak asmadığını ve gerileyen Türk Lirası'nı güçlendirmek istediğini yazdı.
***
Bu konuya devam edeceğiz.