Seçim yenilgisi sonrasında ana muhalefet partisi CHP’de başlayan değişim tartışmalarının seyri konusunda bir fikir oluşturabilecek parti meclisi toplantısı önemliydi. CHP’nin önde gelen isimlerinin de katıldığı Ekrem İmamoğlu öncülüğündeki çevrimiçi toplantının sızdırılmasının ardından yapılan toplantının en önemli gündem maddelerinden biri görevden alınan il ve ilçe başkanlarının göreve iadeleri idi.
Yapılan oylamanın sonuçları, parti içi dengelere dair bize bir fikir veriyor. Çünkü, görevden alınan il ve ilçe başkanları için yapılan oylamada 3’te 2 çoğunluk sağlanamadı. Değişim yanlıları, PM’de karar alabilmek için gerekli olan 40 sayısına ulaşamadı ve başkanlar görevlerine dönemedi ama her bir oylamada ortaya başa baş bir durum çıktı.
Örneğin, Muş İl Başkanı için 31 kabul 30 ret, Mardin İl Başkanı için 31 kabul, 28 ret 2 çekimser oy çıktı; diğer oylamalarda da aynı dengeler sözkonusu. Halihazırda, ne Kılıçdaroğlu ne de değişim talep edenler için keyfi çıkarılacak bir zaferden bahsedilebilir. Ancak bıçak sırtı sonuçlara bakarak, parti içi dengelerde güçlerin eşitlendiğini ve tam bir yarılmanın gerçekleştiğini söylemek mümkün… Değişim yanlıları, yola devam için cesaret toplamış sayılabilir. Kılıçdaroğlu ve ekibi için ise alarm zilleri çalıyor gibi. Kılıçdaroğlu, bundan sonra daha çetin bir parti içi muhalefetle uğraşmak zorunda kalacak.
Aslında seçimler öncesinde birleştirici ve uzlaştırıcı kişiliği ile farklı kesimlerin bir araya gelmesinde kuşkusuz ki önemli bir rolü olan Kılıçdaroğlu, tıpkı diğer muhalefet unsurları gibi yenilgiyi yönetemedi. Yaptığı bazı açıklamalar ve ortaya çıkan yeni bilgiler ise yenilginin üstüne adeta tüy dikti. Başarısızlığın tüm faturasını bir kişiye ödetmek, diğer partileri tartışmalardan muaf tutmak büyük haksızlık olmakla beraber Kılıçdaroğlu’nun hataları da göz ardı edilemez, edilmemelidir.
CHP’nin kendi tabanını küstürme pahasına gerçekleştirdiği sağa açılma stratejisi çökmüştür; örgütlerin devre dışı bırakılarak kerameti kendinden menkul o da büyük çoğunluğu sağdan devşirilen danışman kadrosu ile partiyi yönetme çabası, pasif muhalefet anlayışı sonuç vermemiştir. Hele Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu öncesi Zafer Partisi ile CHP arasındaki görüşmelerde imzalanan mutabakatın ortaya çıkışı büyük bir hayal kırıklığı yaratmış ve kendisine duyulan güveni epeyce sarsmıştır.
Zafer Partisi’ne İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere 3 bakanlık ve MİT Başkanlığının verileceğine dair bu mutabakat metni önce CHP Sözcüsü Faik Öztrak tarafından yalanlanmıştı. Ancak Kılıçdaroğlu HaberTürk canlı yayınında “O protokolle ilgili konuşmam doğru değil. İki kişi arasında yapılan ve namusuna teslim edilen bir protokoldür. Benim konuşmam doğru değildir. İkimizin arasında özel bir protokol imzalandı. Kamuoyuna açık bir protokol değil. İkimizin namusuna teslim edilmiş bir protokoldür nokta. Yorum yapmam doğru değil. Faik Öztrak protokolü bilmiyor. Danışman dahil kimse bilmiyor. Sayın Özdağ ve Sayın Oğan’la ilgili yaptığım görüşmelerden diğer parti liderlerinin haberi vardı. Protokolden yoktu.”dedi.
Böylesine önemli bir konuda ne kendi yönetiminin ne de ittifak içinde olduğu diğer partilerin bilgisinin bulunmaması her şeyden önce şeffaflık ilkesine aykırıdır. Bu, iki kişinin kendi şahsi mülkleri üzerinde yaptığı bir tasarruf değildir, iki kişinin “namusuna” emanet edilen şey 85 milyonu ilgilendirmektedir.
Kılıçdaroğlu, bu protokol nedeniyle kendine güvenen kesimlerde çok büyük hayal kırıklığı ve öfke yarattı. Öyle ki, İYİ Parti, Gelecek ve DEVA Partisi’nden kimi isimlerin “İyi ki Kılıçdaroğlu seçilmemiş”, “Kılıçdaroğlu’nun adaylığını önleyemediğimiz için özür diliyorum” şeklindeki mesajlarına bakılırsa, Millet İttifakı’nın yerinde yeller esiyor.