Kesinti

Ne zaman elektrikler kesilse, dilim durmaz benim.

Söylenir de söylenirim…

Çenemden bıkan aile fertleri bu hallerime ses çıkarmaz ama içlerinden, bir gelse de kurtulsak şunun dırdırından diye geçirdiklerini çok iyi bilirim.

Beş-on dakikalık bir kesinti olsa neyse…

Gıkım çıkarsa namerdim…

Ama öyle olmuyor işte…

Bekle bekleyebildiğin kadar…

İki saat, üç saat…

Bazen daha da fazla…

Gel de dırdır etme…

Çenemiz düştüyse boşuna değil elbet.

Hele bir de tuttuğun takımın yapacağı dört gözle beklediğin önemli maçın başlama saatine denk geldiyse kesinti…

Bekle ki kesintiye neden olan arıza giderilsin…

Yok…

Sanki inadına yapar gibi maçın bitimine dakikalar kala gelmesi yok mu, yolunu gözlediğin elektriğin.

O daha da kötü…

Kesinti süresince tuttuğun takım skoru 3-0’a getirmiş ama sen görememişsin…

Her golün ardından “Ole” diye bağırıp neredeyse başın tavana değecek ölçüde havaya zıplayamamışsın.

Ya da “fos çıkacağını” bildiğin halde yandaş Tv’lerin “emekliye müjdeli haber” diye kısa aralıklarla anons ettiği son yutturmacasının ne olduğunu öğrenememişsin.

Aslında öğrenmemekle de iyi etmişsin…

Kesinti ilk kez işe yaramış.

Öğrenmiş olsan, bir o kadar da ona söyleneceksin…

Doğrusu boş vaatlere alıştık artık…

Ama şu maç saatlerine denk gelen kesintiler yok mu?

O çileden çıkarıyor insanı…

Hele tuttuğun takım farklı bir skorla galip geldiyse?

“Golleri göremedim” diye galibiyete sevinmek yerine neredeyse karaları bağlayacak gibi oluyor insan.

Zordur karanlıkta kalmak…

Çiledir…

Yürek daraltır…

Çeneye vurur…

“Uzay yolculuğuna çıkmadan önce şu elektrik kesintileri sorununa bir el atsalar keşke” diye söylenir durursun kendi kendine.

Tüm olumsuzluklar el ele vermiş sanki…

Kesintilerle, kısıntılarla geçiyor ömür…