Son aylarda Kanal İstanbul ülkemizde tartışmaların odak noktasına yerleşti...
Öyle olması da son derece doğal; çünkü bu proje yalnız İstanbul'un değil, tüm Türkiye'nin geleceğini etkileyecek yönler taşıyor...
Ancak iş o kadarla da kalmıyor...
Proje, uluslararası dengeleri de etkileyecek.
***
Kanal İstanbul'un ne getirip ne götüreceği son günlerde çok çeşitli açılardan uzun uzadıya tartışıldı...
Bu projenin İstanbul'un su kaynaklarını tehdit ettiği, ekolojik yönden felaket denilebilecek sonuçlara gebe olduğu, ekonomik yönden getirdiğinden çok daha fazlasını götüreceği anlatıldı...
Bizim burada bunlara ek olarak söyleyebileceğimiz bir şey yok...
Projenin rant amaçlı olduğunu Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan, bile şu sözlerle kabul ediyor: 'Evet yaptığımız bütün yatırımlar rant projesidir. Bu ülkeye gelir getirici amaçlı. Rant ne demektir, kar demektir.'
***
Kanal İstanbul'un tartışılan bir diğer yönü Montrö Anlaşması...
Bu konuda farklı görüşler olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Montrö ile ilgili endişe duyulacak bir durum olmadığını, Kanal İstanbul'un Montrö Sözleşmesiyle çelişmeyecek şekilde yapılacağını söylüyor...
Ancak bunun nasıl sağlanacağı belli değil.
***
ABD'nin Montrö konusundaki görüşü çok açık...
O, bu meseleye boğazların egemenliğini Türkiye'ye veren anlaşmanın rafa kaldırılması ve ABD'nin yüksek tonajlı askeri gemilerinin Karadeniz'e rahatça çıkarak Türkiye ve Rusya'nın bu deniz üzerinde kurduğu egemenliğe son vermesi açısından bakıyor...
Emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın ABD eski büyükelçisi Jeffrey'in kendisini ziyareti sırasında söylediği sözler bu konuda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor...
Kıyat'ın açıklamasını hatırlayalım:
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, daha önce ülkemizde ABD Büyükelçisi idi. Kayseri'de benim genel müdürü olduğum şirketin tekstil fabrikasını ziyaret etmek istedi. 'Buyurun' dedik, geldi. 'Siz Kuzey Deniz Saha Komutanı idiniz, Karadeniz ve Boğazlar'dan sorumluydunuz, Türk ve ABD Donanmaları, Karadeniz'de çok iyi şeyler yapabilir' dedi. 'Tabii ki ama, Montrö Sözleşmesi prensipleri dahilinde' dedim. 'Türkiye ve ABD istedikten sonra kimse bir şey yapamaz' dedi. 'Hayır büyükelçi, bu sözleşme Türkiye için hayati öneme haizdir ve hiçbir nedenle dışına çıkmayız' dedim. Sustu, niyeti Karadeniz'e çıkaracakları gemilerden atılacak füzelerle, Ortadoğu'daki hedefleri, hiçbir tehdide maruz kalmadan vurmaktı. Ankara'ya giderek, görüşmeyi Deniz Kuvvetleri Komutanı'na aktardım. 'İlgililere aktarabilir miyim' dedi. 'Tabii 'dedim ve MGK'da paylaştığını öğrendim.'
***
Bu durumda, Rusya'nın (dolayısıyla Çin'in) bu projeye karşı bir tutum alması beklenebilirdi...
Ancak durum öyle değil...
Rusya adına yapılan açıklamalar Kanal İstanbul'u destekler yönde...
Çin'in ise kanalın yapımını bizzat üstlenebileceği yolunda iddialar var.
***
İlk bakışta bu durum şaşırtıcı...
Ne var ki, olaya bu ülkeler açısından bakınca, takındıkları tavır kendi çıkarları açısından anlaşılabiliyor...
Rusya'nın çıkarları siyasal; Çin'in çıkarları ise ekonomi odaklı.
***
Aslında Rusya tarafından yapılan açıklamalarda, projenin ekolojik yönden içerdiği tehlikelere açıkça vurgu yapılıyor...
Rusya Yüksek Ekonomi Okulu Çevre Ekonomisi ve Çevre Politikası Enstitüsü Başkanı Aleksandr Bagin, Sputnik ajansına yaptığı açıklamada şunları söylüyor:
'Kanalın yapımı teoride bölgenin çevresel dengesini bozabilir ve Marmara Denizi'nde hidrojen sülfür oranının artmasına yol açabilir. Bu yüzden Marmara Denizi yosun tutabilir. Bu da İstanbul sakinleri için hoş olmayan kokuya ve ekosistem için de bazı deniz hayvan türlerinin yok olmasına yol açabilir.'
Ancak bu tür gelişmeler Rusya'yı pek ilgilendirmiyor... Bagin'in şu sözleri de bunu gösteriyor: 'Bu tür sonuçların olasılığını belirlemek, projeye katılan Türk uzmanların görevi'
(Devam edecek)