İki ateş arasında

Bir yanda hayat pahalılığı, öte yanda aşırı sıcaklar.

Biri cüzdanları yakıyor, diğeri bedenleri…

Kol kola girmişler, ahaliden yükselen “Yandık ha yandık’’ feryatlarını dinliyorlar adeta…

Türkü sözleri, “s.o.s çığlıklarını’’ anımsatıyor…

Biraz sabır…

2-3 ay sonra hava sıcaklıkları normal seviyelere düşünce “yanıyoruz’’ feryatları da kesilir nasılsa.

Bu defa da buzhaneye dönmek üzere olan evlerden “donuyoruz’’ feryatları yükselecektir, ama şimdiden o konuya girip de zaten bozuk morallerin daha da bozmasına çanak tutmayalım.

Sıkıntının büyüğü öbüründe…

Boş cüzdanlarda…

İlkinin sıkıntısını yorganlara, battaniyelere sarılmakla azaltmak mümkün…

Cüzdanlar öyle mi?

Yastığının altına koysan, koynuna alıp yatsan nafile…

Yine boş, yine boş.

Saldırı iki koldan gelince işler daha da zorlaşıyor.

Sıcaklarla beraber hayat pahalılığı da iyice bunaltıcı bir hâl almış durumda. İnsanlar hem fiziksel hem de ekonomik olarak zorlanıyor. Eskiden yaz ayları biraz nefes alma zamanıydı; şimdi ise elektrik faturası, market fiyatları, kiralar derken herkes “Bu iş nereye gidiyor?” diye kara kara düşünmeye başladı.

Yüksek enflasyon, gelir adaletsizliği, iklim değişikliği gibi büyük sorunlar, düze çıkmak, soluklanmak için acil çözüm bekliyor.

Geleceğe dair umutları diri tutmak zor ama önemli olan da zoru başarmak.

Bilinçli olma ve toplumsal dayanışma her zamankinden daha büyük önem taşıyor.

Biliriz ki;

Akşamlar, sabahlara gebedir…