Yılın sonuna yaklaştığımız bu günlerde gündem yeniden asgari ücretin yüzde kaç artacağına çevrildi. İktidara yakın gazeteler ve gazeteciler artacak oranlar konusunda yarış halindeler. Öyle ki sosyal medya fenomenleri bile asgari ücret konusunda bir yüzdelik artış yorumu yapabiliyor.
Bugün gelinen asgari ücret tutarı çalışanların yüzde 45’inden fazlasını ilgilendiriyor. Bu oran 2015’li yıllarda yüzde 13’ler seviyesinde idi. Yani genel ücret seviyesinin neredeyse yarısı artık asgari ücret etrafında geziniyor. O nedenle de asgari ücretin tutarının belirlendiği Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantıları da toplumdaki ‘gazı’ alacak şekilde bir ‘kayıkçı kavgası’ndan öteye gidemediğini belirtelim.
Sabit gelirlileri yıl içerisinde birçok alanda sıkıntılara sokan asgari ücret miktarı; SSK primi, isteğe bağlı sigorta, yurtdışı hizmetlerin borçlandırılması, idari para cezaları, işsizlik maaşı, kısa çalışma ödeneği, doğum izni, şahit maaşı gibi birçok alanı etkiliyor.
O nedenle iktidarların çalışanları ilgilendiren asgari ücret tutarı ile yukarıda saydığımız kalemleri artıran asgari ücret arasına bir fark koyması gerekiyor.
Çok daha önemlisi iktidarların ‘asgari ücreti artırırsam, enflasyonu tetiklerim’ endişe ise sınırlı bir artışa gitmelerindeki bahanenin de ortadan kalkması gerekiyor.
Kabul edelim ki bugün ülkedeki enflasyon artıran ücretlerdeki artış değil!
Çalışanların asgari ücretinin asgari ücreti kıstas alan kalemlerden ayrılması gerektiğini söylerken, asgari ücretin hayatımızda neleri etkilediğini de anlatalım…
Bu kapsamda asgari ücret seviyesinin, ücretlinin minimum ücret düzeyini göstermenin çok ötesinde anlamlar ifade ettiğini belirtelim.
Yani asgari ücret ne kadar artarsa, vergi kanunlarında belirlenen istisna ve indirimlerin sınırları da o kadar artmış oluyor. İşte bu durum devletin istisna ve indirimlerle daha fazla tutarda vergiden vazgeçmesi anlamını taşıyor.
Her vazgeçilen verginin yerinin doldurulması ise yeni vergilerin salınması anlamına geliyor.
Tabi, sadece vergi değil, sigorta mevzuatında da birçok parasal sınır asgari ücrete göre belirleniyor. SGK tarafından verilen idari para cezaları da yine asgari ücrete göre belirleniyor. 5510 sayılı Kanun’da kurumca verilecek idari para cezaları “asgari ücretin yarısı, asgari ücretin 5 katı, asgari ücretin 2 katı….” gibi parasal sınırlara tâbi tutularak kesiliyor.
Askerlik ve doğum borçlanma primleri, vatandaşın kendi belirlediği prime esas kazanç üzerinden ödeniyor. En düşük kazanç tutarı asgari ücretten az olamıyor. Bu nedenle, asgari ücretteki artışa paralel olarak SGK’ya yapılan hizmet borçlanmalarında prim maliyetleri asgari ücrete yapılacak zam oranında artacak. Bu kapsamda mesela askerlik borçlanma bedeli günlük brüt asgari ücretin yüzde 32'si olduğu için, 2025 yılında brüt asgari ücret 25.005,50TL olarak uygulanıyor. 2026 yılı için ise yeni zamla daha da artacak.
Yine doğum borçlanması yapacak kadın sigortalıların 2025 yılı için ödemesi gereken rakam günlük 277,39 TL. Bu çerçevede bir doğumun tamamını borçlanacak kişinin 199.720 TL ödemesi gerekiyor. İki doğum için 399.441 TL, üst limit olan üç doğum için ise 599.163 TL ödenmesi gerekiyor. 2026 yılına ilişkin yeni asgari ücret ile bu tutarlar da aynı oranda zamlanacak.
Bilmem anlatabildim mi!