Güzel günler

Gökyüzü masmaviydi.

Günlerdir Başkentin semalarından eksik olmayan kara bulutlar gitmiş, yerini pırıl pırıl bir gökyüzüne bırakmıştı.

Yaklaşık on gündür kenti etkisi altında bulunduran yağmur sularından nasibini alan ağaçların tozdan arınmış yaprakları daha yeşil, daha canlı bir görünüm kazanmıştı.

Fırsat bu fırsat deyip, yollara koyuldum.

Sabah serinliğinde yürüyüş, tüm bedensel ve düşünsel sıkıntıları alıp götürür diye düşündüm.

Hafta başı olmasına rağmen, rast geldiğim insanların yüzleri gülüyordu.

Pazartesi sendromunun klasik etkisi yoktu bakışlarda.

Müjdeli bir haberin getirdiği kıpır kıpır hal vardı bedenlere yayılan.

''Günaydın'' dedi, birkaç adım önümde yürüyen yaşlı adam, karşıdan gelen aynı kuşaktan bir kadına.

''Günaydın'' diyerek karşılık verdi kadın gülümseyerek…

Az ilerdeki parkın girişinde sabah yürüyüşüne çıkan orta yaşlı baba, beraberindeki sekiz on yaşlardaki yavrularına hiç de yabancı gelmeyen sözler fısıldıyordu:

''Güneşli günler göreceğiz çocuklar…''

Bir saati aşkın süre dolaştım parklarda…

Bir saati aşkın süre gülen gözleri izledim…

Tanıdık, tanımadık

Çok kişiyle selamlaştım…

Gülücükler dağıttığımın farkında olmaksızın…

Evin yolunu tuttuğumda ''oysa bugün hafta başı'' diye duraladım birden.

''Pazartesi sendromu''denilen illet geldi aklıma.

Ona rağmen yüzler gülüyordu.

Sihirli bir el, mutluluk iksiri serpmişti sanki etrafa.

''Her şey çok güzel'' olmaya başlamıştı.